Sandalyede Namaz

Takvim yapraklarında göz gezdirirken karşılaştığım yazı ile bugünlerde (2015) gündelik hayatta çok sık karşılaştığım "namazda kıyam olayı" benzerliği dikkatimi çekti. Üniversite okuduğum yıllarda Ankara'da defaatle sandalyede namaz kılanlarla karşılaşmış olmakla birlikte, o zamanlar tek tük olan bu hadisenin şimdilerde sıklıkla gözüme çarpan ve de artık sayıları azımsanamayacak boyuta gelmiş bulunan 'sandalyede namaz fikri' hakkında düzenli bir şeyler yazmak için düşünürken, bu şekilde bir namazın fıkhen caiz olup olmadığını da her yönüyle araştırma fırsatı buldum. Detaylarına inmeden yüzeysel olarak ortada bir acayiplik olduğunu söyleyerek bu konuda bazı fikirleri beyan etmek istiyorum. Camilere yürüyerek gelen onlarca abimiz, amcamız, dedemiz camide bir takım rahatsızlıklarını öne sürerek sandalyede, taburede veya camilerde onlar için özenle yapılmış kısımlarda namazlarını ikame ediyorlar. Bu konuda bir örnek olarak Yozgat'ta bir öğle namazında camide karşılaştığım manzara içler acısı vaziyetteydi. Büyük bir caminin ilk iki safında ayakta namaz kılanlar daha sonra arkada üç saf halinde özel otobüs koltuğu mahiyetinde sıra sıra dizilmiş halde namaz kılanlar vardı. (Aşağıda fotoğrafı ekledim) Namaz çıkışında kendi kendime, çoğunluğu genç ve dinamik görünümlü bu kişilerin acaba ne rahatsızlığı var da böyle namaz kılıyorlar? demekten kendimi alamamıştım.  Bu şekilde sandalyede namaz kılma usulü, daha önceleri New York'ta 5 Minare filminin bir sahnesinde ünlü ABD'li oyuncu Danny Glover'ın sandalye üzerinde namaz kılmasıyla gündeme gelmişti. O zaman bu film hakkında da epey yazılıp çizilmiş ve çeşitli yorumlar yapılmıştı. Daha sonra belli kesimlerce bilerek veya bilmeyerek desteklenip, hızla yayılan sandalyede namaz uygulaması yüzünden camilerde ayrı bir hava oluşmaya başlamıştır. Gittikçe tuhaf hale bürünen ve adeta camileri kilise gibi ayakta ibadet edilecek bir konuma dönüştüren bu sandalyede namazın nasıl bir anda bu kadar yayıldığı konusu doğrusu bir muamma olmakla beraber, camilerin bu şekilde bir dönüşüme hazırlanmasının İslam dinini Hristiyanlaştırma gibi bir amaca hizmet ettiğini de söylemek yerinde olacaktır. Önce konu hakkında Diyanet İşlerinin bu fıkhi konuyu kişilerin vicdani sorumluluğuna bırakan resmi açıklamasını paylaşalım.(2012)
"Son zamanlarda camilerde hasta ve güçsüz kişilerin cemaat arasına sandalye koyup namaz kılmalarının vatandaşlarca sıkça sorulması üzerine Diyanet İşleri Din Yüksek Kurulu şu açıklamayı yaptı: ”Namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan, namazını oturarak kılmaktır. Böyle bir kişi namazını kendi durumuna göre diz çökerek veya bağdaş kurarak yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak kılar. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) nasıl namaz kılacağını soran hasta bir sahabeye ’Namazını ayakta kıl. Eğer gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yan üzere kıl’ (Buhari, Taksiru’As-Salat, 19) buyurmuştur. Ayakta durabilen ve yere oturabildiği halde secde edemeyen kimse namaza ayakta başlar, rükudan sonra yere oturarak secdeleri ima ile yapar. Ayakta durabildiği halde oturduktan sonra ayağa kalkamayan kişi namaza ayakta başlar, secdeden sonra namazını oturarak tamamlar. Ayakta durmaya ve rüku yapmaya gücü yettiği halde yere oturamayan kimse namaza ayakta başlar rükudan sonra secdeyi tabure ve benzeri bir şey üzerine oturarak ima ile eda eder. Ayakta durmaya gücü yetmeyen, yere de oturamayan kimse namazı tabure, sandalye ve benzeri bir şey üzerine oturarak rüku ve secdeleri ima ile yerine getirir. Namazını tabure, sandalye ve benzeri şeyler üzerinde kılan müminin ileri sürdüğü mazeretleri kendisini vicdanen rahatlatacak boyutta olmalıdır. Namazı asli şekline uygun olarak kılmaya engel olmayacak hafif bedeni rahatsızlıklar, bu konuda meşru mazeret olarak görülmemelidir. Dini açıdan zorunlu ve meşru bir sebep bulunmadıkça camilerde sandalyede namaz kılmak, göze hoş gelmeyen bir görüntü ortaya çıkarmakta ve cemaat arasında tartışmalara sebep olmaktadır. Özellikle üzerinde namaz kılmak amacı ile camilerde sıralar halinde sabit oturakların yapılması, cami doku ve kültürüyle bağdaşmamaktadır. Bu sebeple hastalık ve özürlülük gibi herhangi bir rahatsızlığı bulunan kimselerin, zorunlu olmadıkça namazlarını sandalyede değil, yere oturarak kılmaları uygundur.” 26.07.2012


Sandalyede namaz kılmanın hükmüne binaen, oturarak veya ima ile namaz kılmanın tafsilatlı fıkıh bilgisine yazının sonraki bölümlerinde, "Muhtasar el-Kuduri" kitabından alıntı yaparak değineceğim. Şimdi fazla detaya girmeden sadece kısa bir ilmihal bilgisi olarak aşağıdaki takvim yazısında belirtildiği gibi namazda kıyamın hükmünü açıklamak istiyorum.
"Kıyam, farz ve vâcip namazlarda farz olan bir rükündür, bir esastır. Kıyâma (ayakta durmağa) gücü yeten kimsenin bir farz veya vâcip namazı oturarak kılması câiz olmaz. Bir hasta, bir yere dayanarak ayakta namaz kılabiliyorsa farz namazları oturduğu hâlde kılamaz. Bir müddet ayakta kılmaya gücü yeterse o kadar ayakta durur, sonra oturarak namazını bitirir. Hatta yalnız iftitah tekbirini ayakta almaya gücü yeten kimse, bu tekbiri ayakta alır, sonra oturup namazını kılar, başka türlü yapamaz. Bir hasta ayakta namaz kılmaktan hakîkaten veya hükmen âciz bulunsa, yani ya ayakta durmaya hiç gücü yetmezse veya ayakta durmaktan dolayı hastalığının artmasından veya uzamasından veya şiddetli ağrılardan korkarsa namazını -rükû‘ ve secde ederek- oturduğu hâlde kılar. Oturduğu hâlde namaz kılan hasta, gücü yeterse teşehhütte oturduğu gibi oturarak namazı kılar. Böyle dizleri üzerinde de oturamayan kimse, yere oturup ayaklarını uzatır, bu şekilde namazını îmâ ile kılar.
Bir hasta, ayakta kılmağa gücü yettiği hâlde rükû ve secdeye yahut yalnız secdeye gücü yetmezse namazını ayakta kılması lâzım gelmez. Kıyama gücü yetmeyen kişiler, tahiyyatta oturduğu gibi yere oturup îmâ ile kılar. Îmâ: Namazda rükû için başı aşağıya doğru eğme, secde de biraz daha fazla eğmektir. Rükû’ ve secde ile namaz kıldığı takdirde yarasından kan akacak kimse, namazını ayakta veya oturup îma ile kılar. 
Oturduğu hâlde bile rükû ve secdeye gücü yetmeyen kimse (yine oturduğu yerde) rükû ve secdeyi başıyla îmâ ederek yapar. Secde için başını rükûdakinden biraz fazla eğer. Yastık gibi bir şey üzerine secde etmesi câiz olmaz. Oturduğu hâlde namaza gücü yetmeyen kimse, arkası üzerine yatar, ayaklarını kıble tarafına yöneltir, rükû ve secdeyi başıyla îmâ eder. Başıyla îma yapabilmesi için omuzlarının altına münasip bir şey konulur. Böyle bir hasta, yüzü kıbleye yönelmiş olarak sağ yanı üzerine yatıp da îmâ ile rükû ve secde etse namazı yine câiz olur. Fakat kudreti varsa arkası üzerine yatması daha faziletlidir. Velhâsıl: Namaz,  asla terk ve te’hîr edilemez. " (Fazilet Takvimi 12.02.2016)


Bu kısa fıkıh bilgisinden sonra, günümüzde (2015) sıkça karşılaştığımız sandalyede namaz uygulamasının nereden çıktığına değinelim. Aslında böyle bir uygulamanın nasıl çıktığı ve bir anda nasıl bu kadar yayıldığı da merak konusudur. Sandalyede namaz düşüncesi geçmişten bugüne kadar farklı şekillerde esasında görülmüştür. Bir özür sebebiyle namazlar ayakta kılınmadığında, bir yere dayanarak, oturarak, herhangi birşeyin üzerinde yaslanarak çeşitli şekillerde kılınmış ve bu durumlar, çeşitli fıkıh kitaplarında izah edilmiştir. Kuran-ı Kerim'de "Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru."derler." (Al-i İmran, 191) buyrulmaktadır. Merhum Elmalılı M.Hamdi Yazır, Hak dini Kuran Dili Kur'an-ı Kerim Tefsirinde bu ayeti şu şekilde açıklamıştır. "Bu ayet insanın bütün hallerinde tefekkür, zikir ve dua edebileceğini göstermekte ve buna teşvik etmektedir. Burada zikirden maksad, gerek zat, gerek sıfat ve fiiller haysiyetiyle zikirden, aynı şekilde lisanî (dile ait) zikre eşit olup olmamaktan daha genel olarak, mutlak zikirdir. Abdullah b. Mesud Hazretlerinin açıklamasına göre bu zikirden maksad namazdır ki, kudretleri yettikçe ayakta, yoksa oturarak, yoksa yattığı yerde namaz kılanlar demektirAllah Teâlâ'nın sanatının inceliklerini ve kudretinin alâmetlerini görebilen bu tam akıl sahipleri, bütün hallerde Allah sevgisi ile dopdolu olarak Allah'ı anarlar."
Hadis-i şeriflerde hastalık veya özür durumlarında nasıl namaz kılınacağı belirtilmiştir. Nitekim, rivayet okunan bir hadis-i şerif bize bu olayın farklı bir yansımasını gösteriyor. "Asrı saadette, Resulullah efendimiz bir hastayı ziyaret etti. Bunun, eli ile yastık kaldırıp, üzerine secde ettiğini görünce, yastığı aldı. Hasta, odun kaldırarak bunun üstüne secde etti. Rasulüllah, odunu da aldı ve (Gücün yeterse, yere secde et! Yere eğilemezsen, yüzüne bir şey kaldırıp, bunun üzerine secde etme! İma ederek kıl ve secdede, rükudan daha çok eğil!) buyurdu." (Fethul-Kadir, Merakıl-Felah, Halebi, Mecmaul-Enhür) Bu kaynaklardaki durum; bizlere namaz kılmanın esas şartının kıyam olduğunu, şayet bir özür durumu varsa kıyamın terk edilebileceğini, bunun yerine oturarak veya ima ile namazın kılınabileceğine işaret eder.

Hanefi fıkıh kaynaklarının meşhurlarından  El Muhtasar Ahmet el- Kuduri kitabında oturarak namaz kılma durumları ile ilgili şu bahisler geçmektedir. (1) Namaz kılmak için elbise bulamayan kimse oturarak, rükû ve secdesi için ima ederek namazını kılar. Eğer böyle bir kimse ayakta namaz kılarsa, bu namazı kâfidir. Fakat birinci şekil daha efdaldir. (2) Oturarak namaz kılana ayakta namaz kılan uyabilir. Ancak işaretle namazını kılana rükû ve secde ile namazını kılan, nafile namazı kılana farz kılan, ayrı ayrı farz kılanlar bîribirine uymazlar. (3) Ayakta kılmaya gücü yetmediği halde, nafile namazını oturarak kılabilir. Nafile namazını ayakta olduğu halde başlarsa sonra oturarak tamam ederse, Ebû Hanife'ye (rahmetüllahi aleyh) göre caizdir, Ebû Yusuf ve Muhammed'e göre caiz değildir. Ancak özürden dolayı olursa caizdir. Şehir haricinde olan kişi bineğin üstünde binek hangi cihete giderse, o cihet imâ ile işaretle nafile namazını kılabilir. (4) Hastaya ayakta namaz kılmak güç gelirse oturduğu yerde rükû ve secde yaparak kılar. Eğer rükû ve secde etmeye kudreti yetmezse oturduğu yerden işaret ederek, secdesini rükûdan daha alçaltarak yapar. Üzerine secde etmek için yüzüne doğru herhangi bir şey kaldırılmamalıdır. Eğer oturarak kılmaya gücü yetmezse sırt üstü yatıp ayaklarını kıbleye doğru uzatır rükû ve secde için ima eder. Eğer yüzü kıbleye baktığı halde yan üzerine uzanırsa ve başıyla rükû ve secdeyi ima ederse caizdir. Başıyla ima etmeye gücü yetmezse, namazını iyileşinceye kadar tehir eder. İki gözüyle, kalbiyle ve iki kaşlarıyla işaret ederek namaz kılamaz. Ayakta durmaya gücü yetiyor, fakat rükû ve secde etmeye gücü yetmiyorsa bu kişiye ayakta namaz kılmak lâzım değildir. Böyle bir kişinin oturarak ima ile namaz kılması caizdir. (5) Namazını ima ile bile kılmaya iktidarı olmayanın kazaya kalmış namazları çok olursa Hidâyete göre kaza etmesi lâzımdır. Nehre göre lâzım değil tafsilât o kitaplardadır. (Meydanî)
(6) Sağlam kişi, namazının bir kısmını ayakta kıldıktan sonra hastalığa tutulursa rükû ve secde yaparak ve oturarak tamam eder. Rükû ve secdeye gücü yetmiyorsa imâ (işaret) ederek tamamlar. Şayet oturmaya da gücü yetmiyorsa sırtüstü yatarak tamam eder. Hastalığından dolayı oturup rükû ve secde ile namaz kılarken iyileşen bir kişi geri kalan namazını, kıldığının üzerine bina eder. Eğer namazının bir kısmını imâ etmek suretiyle kılıp sonra rükû ve secde etmeye gücü yeterse, namazını yeniden kılacaktır. Bayılmaktan dolayı beş vakit veya daha az namazı kazaya kalan bir kişi iyileştiği zaman o namazlarını kaza etmelidir. Eğer beşten fazla namazı kazaya kalırsa hiç birisi kaza edilmez.
Fıkhi sonuç olarak ez-cümle şu söylenir; Bir uzvundaki dertten dolayı uygun şekilde oturamayan kimse, istediği gibi oturur. Oturabilmek için, ayaklarını kıbleye karşı uzatabilir. Bir yerini yastığa veya başka şeye dayar. Yatalak kimse, yan yatırılırıp  tutularak düşmesine mani olunup namazı kıldırılır. Bunlara göre; hastanın veya bir özür sahibinin yüksek bir şeyin üstüne oturup namaz böyle kılması caiz değildir. Sandalyede oturmak için zaruret yoktur. Sandalyede oturabilen kimse, yerde de oturabilir ve yerde oturabilenin yere oturup kılması lazım gelir. Tabureye, sandalyeye oturup namaz kılmanın yerine, kibirlenmeden tevazu içinde acizliği görerek, özür sahibi insanın yere oturarak namazını eda etmesi gerekir.



Son zamanlardaki açıklamalarda Diyanet İşleri daha keskin bir dil kullanarak durumun vehametini tekrar gözler önüne sermiştir. Camilerde sandalyede namaz kılmanın, göze hoş gelmeyen bir görüntü ortaya çıkardığı, cemaat arasında tartışmalara sebep olduğu ifade edilerek, camiilerde sıralar hâlinde sabit oturakların yapılmasının da cami doku ve kültürüyle bağdaşmadığı kesin ve net bir dille Diyanet tarafından belirtilmiştir.(Eylül/2016)
Din İşleri Yüksek Kurulu, “Namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan namazını oturarak kılmaktır. Böyle bir kişi namazını kendi durumuna göre diz çökerek veya bağdaş kurarak yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak kılar” dedi. Sandalyede namaz kılmanın caiz olmadığına dair Diyanet’in sözlü ve yazılı uyarılarına rağmen camilerdeki sandalye ve tabureler her geçen gün artıyor. Hatta bazı camilerde evinden getirdiği sandalye ile namaza dâhil olanlar bile var. İbadette samimiyet olmalı Diyanet, zaman zaman din görevlilerine yazı göndererek, “Kul Rabbi’ne ibadet ederken hem özde samimi olmalı hem de dinin belirlediği şekil şartlarını tam olarak yerine getirmeye özen göstermelidir. Özen ve hassasiyet eksikliğinden dolayı Rabbine karşı sorumlu olacağı bilincinde olmalıdır. Bu sebeple namazını tabure, sandalye ve benzeri şeyler üzerinde kılan müminin ileri sürdüğü mazeretleri kendisini vicdanen rahatlatacak boyutta olmalıdır. Namazı asli şekline uygun olarak kılmaya engel olmayacak hafif bedenî rahatsızlıklar bu konuda meşru mazeret olarak görülmemelidir” ikazında bulundu.
Tabure ve sandalye konusunda son zamanlarda daha hassas yaklaşım sergileyen Diyanet, “Camilerde sandalyede namaz kılmak, göze hoş gelmeyen bir görüntü ortaya çıkarmakta ve cemaat arasında tartışmalara sebep olmaktadır. Özellikle üzerinde namaz kılmak amacı ile camilerde sıralar hâlinde sabit oturakların yapılması, cami doku ve kültürüyle bağdaşmamaktadır. Bu sebeple hastalık ve özürlülük gibi herhangi bir rahatsızlığı bulunan kimselerin, zorunlu olmadıkça namazlarını sandalyede değil, yere oturarak kılmaları uygundur” ifadelerini kullandı.​29.09.2016 
Namaz ibadetinin rükünlerinin neler olduğu, nasıl uygulanacağının da bizzat Peygamber Efendimiz tarafından sözlü ve uygulamalı olarak ortaya konulmuştur. “Peygamber Efendimiz; namaz kılmayı öğrettiği bir sahabiye, sonunda nasıl teşehhüd yapacağını gösterdikten sonra ‘Bunu da yaptığında namazın tamam olur’ buyurmuştur. Peygamberimiz nasıl namaz kılacağını soran hasta bir sahabiye ‘Namazını ayakta kıl. Eğer gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yan yatıp bunun üzere kıl’ (Buhari, Taksirus-Salat, 19) buyurmuştur”

Son söz olarak; namazda kıyam şarttır. Gücü yeten kimse, ayakta usulüne tam uygun biçimde tadili erkana dikkat ederek namazı kılmalıdır. Namazın rükünlerden herhangi birinin mazeretsiz olarak terk edilmesi hâlinde, namaz sahih olmayacağından herhangi bir sebep yokken, oturarak namaz kılmak caiz olmaz. Rükünleri yerine getirmeye engel olan bir rahatsızlığın olması durumunda ayakta kılmak yerine oturarak kılmaya Kuran-ı Kerim'de bahsi geçen Ali imran 191) ayeti gereği ruhsat verilmiştir. Buna göre; namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan oturarak kılmaktır. Böyle bir kişi namazını kendi durumuna göre makatı üzere oturarak, dizleri üstüne oturarak veya bağdaş kurarak oturup, yahut ayaklarını yana ya da kıbleye doğru uzatarak yatar şekilde namazı kılar. Bu durumların tamamında fakat yer ile temas halindedir. Oturma ve yan yatma şekli makatı yerden kesecek şekilde olmaz.
Bunca uzun tafsilatlı anlatımdan sonra namazlarımızı ayakta kılmaya özen göstermeliyiz der, varsa bir özür durumu bunu fıkhi usullere göre sandalye, tabure olmadan yere tam oturarak veya yan eğik durarak namazı ikame etmemizin en doğru netice olacağını samimi bir niyetle hatırlatırırız. Sandalyede/taburede namaz kılmanın, güzel bir görüntü olmadığını, bu şekilde bir ibadetin camilerin asli ibadet şuuruna yakışmadığını yukarıdaki fotoğraflardan da müşahede ediyoruz. Camilerimizin kilise düzenine benzememesi için, böyle sandalyeli/tabureli namaz şekline bir an önce son verelim. Farklı çevrelerin İslam dini üzerindeki oyunlarına,  İslam'ın özünü ve şeklini bozma girişimlerine  en küçük bir taviz ve fırsat vermeyelim.
Son olarak bir dua ile sözümüzü noktalayalım. Allah yaptığımız ibadetlerimizi en güzel hali ile kusurlarıyla beraber kabul etsin, bizleri cennetine ve cem ali ne müşerref kılsın inşallah. (Amin)

30/12/2015
Kadir PANCAR

[Not: Bu yazı, camilerdeki kilise düzenini andıran  görüntülerin artması üzerine, Diyanet işleri tarafından konu ile ilgili olarak yapılan açıklamaları da kapsayacak biçimde 30/11/2016 tarihinde tekrar gözden geçirilip güncellenmiştir.]
| | | | Devamı... 0 yorum

Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun

Mevlid Kandiliniz Mübarek Olsun...   (Bkz. Mevlid Kandili)

En güzel Salat ve Selamlar O Yüce Peygamber Ahmed-i Mahmud Muhammed Mustafa (s.a.v) üzerine olsun. Allah şefaatlerinden bizleri mahrum etmesin. (Amin)



'Men bende-i Kur’ânem eger cândârem Men hâk-i rehi Muhammed Muhtârem' 

 “Yaşadığım sürece Kur’an’ın kölesi, Hazret-i Muhammed’in ayağının tozuyum” 
Mevlana Celaleddin Rumi


اَللَّهُمَّ صَلِّ صَلاَةً كَامِلَةً وَسَلِّمْ سَلاَمًا تَامًّا عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ الَّذِى تَنْحَلُّ بِهِ الْعُقَدُ وَتَنْفَرِجُ بِهِ الْكُرَابُ وَتُقْضَى بِهِ الْحَوَائِجُ وَتُنَالُ بِهِ الرَّغَائِبُ وَحُسْنُ الْخَوَاتِمِ وَحُسْنُ الْخَوَاتِمِ وَيُسْتَسْقَى الْغَمَامُ بِوَجْحِهِ الْكَرِيمِ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ فِى كُلِّ لَمْحَةٍ وَنَفنسٍ بِعَدَدِ كُلِّ مَعْلُومٍ لَكَ

"Allâahümme salli salâaten kâamileten ve sellim selâmen tâammen alâa seyyidinâa Muhammedini'l-lezii tenhallü bi-hil'ukadü ve tenfericü bihi'l-kürabü ve tükdaa bihi'l-havâaicü ve tünâalü bihi'r ragaaibü ve husnü'lhavâatimi ve husnü'l-havâatimi ve yüsteska'l gamâamü bivechihi'l-keriim ve alâa âalihii ve sahbihii fîi külli lemhatin ve nefesin bi-adedi külli ma'lûmin lek."

Allâh'im, kendisi hürmetine dügümler çözülen, gamlar-kederler açilan, ihtiyaçlar giderilen, isteklere, hüsn-ü hâtimelere güzel âkibetlere nâil olunan, kerem (cömertlik) sahibi yüzü-suyu hürmetine bulutlarin sulandigi, Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)'e ve onun âl ve ashâbina; her bakis ve her nefeste ve zâtinca mâlum olanlarin sayisinca, kâmil bir rahmet ve tam bir selâmet ihsan eyle
| Devamı... 0 yorum

Matematik Cepte Uygulaması

Öğrenci ve öğretmenleri Matematik Cepte uygulamasıyla buluşturacak olan Balıkesir/Karesi Belediyesi, “Karesi’de artık cevapsız soru kalmayacak” sloganıyla Türkiye’ye örnek olacak bir projeye imza atıyor. Karesi Belediyesi öğrenciler ve öğretmenleri Matematik Cepte uygulaması ile buluşturuyor. 
Balıkesir Üniversitesi ve Karesi İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün de ortaklarından olduğu Matematik Cepte uygulamasıyla öğrenciler cevaplayamadıkları soruları fotoğraflayarak öğretmenlere gönderiyor, öğretmenler de soruları cevaplayarak öğrencilere gönderiyor, böylece Karesi’de sorusu cevapsız kalan öğrenci kalmıyor. 
Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim ve öğretimde fırsat eşitliğini sağlamak, okullardaki teknolojiyi iyileştirmek amacıyla başlatmış olduğu FATİH Projesi’nin aktif kullanımını ve işlevini destekleme ve arttırma amaçlı hayata geçirilen Matematik Cepte projesi Karesi İlçesi’ndeki ortaokul ve lise öğrencilerini kapsayacak. Şimdilik sadece pilot okullara uygulamaya geçirilecek olan uygulama sonraki süreçte ilçe genelinde yaygınlaştırılacak. Öğrenciler, mobil uygulamayı kullanarak uzman öğreticiler ile çözemedikleri matematik sorularını paylaşacak. 
Artık cevapsız soru kalmayacak sloganı ile yola çıkan Karesi Belediyesi söz konusu uygulamayla öğrenciler arasında fırsat eşitliğini sağlamayı amaçlıyor. Öğrencilerin çözemedikleri soruları cihaz kamerası ve entegre yazılım sayesinde online olarak sistemdeki öğretmenlere sorabildikleri ve sistemdeki öğretmenlerin de bu soruları cevapladığı bir platform oluşturmayı hedefleyen Karesi Belediyesi, bu uygulamayla Balıkesir’in eğitimde fark yaratan bir şehir olmasına da katkı sağlayacak. Matematik Cepte uygulamasını öğrenciler Google Play Store üzerinden indirebilecekler.
Projenin başarılı bir şekilde yürütüldüğünü, diğer okullardan da talepler gelmeye başladığını söyleyen Yrd. Doç. Dr. Mustafa Tuncay Sarıtaş, “Asıl hedefimiz öğrencilerin mutlu olması. Önemli ölçüde fırsat eşitliği yarattığımız proje ile matematik kaygısını pozitife çevirmeyi, mobil teknolojiyle matematik eğitiminin entegrasyonunu sağlamayı amaçlıyoruz. Sistem üzerinden okullara göre gelen soru çeşitlerinin de sınıflandırmasını yaparak hangi okulda en çok hangi konularda eksiklik var, onların analizlerini yapıyoruz. Şuan ki duruma göre (2015/12/09) en çok soru 1830 ile sayılar konusundan gelmiştir” açıklamasında bulundu.Uygulamada soru çözüm ve geri bildirim süresinin ortalama 42 dakika 46 saniye olduğunu hatırlatarak konuşmasına başlayan Karesi Belediye Başkanı Yücel Yılmaz, “İstatistikler, hızlı çözüme gidildiğinin göstergesi. Bu işler özveri ile oluyor. Siz ne kadar projelendirseniz de bu işe gönül koyan insanlar olmazsa proje tutmuyor. Bize destek verdikleri için başta Sayın Rektörüme ve ekibine, sayın ilçe milli eğitim müdürüme ve öğretmenlerimize çok teşekkür ediyorum” dedi. 6 hafta önce uygulamaya konulan projenin kendilerini heyecanlandırdığını söyleyen Karesi İlçe Milli Eğitim Müdürü Ramazan Konakbay, “Karesi Belediyesi’nin birleştirici rolü üstlendiği bu proje Türkiye’ye örnek olacak bir proje” açıklamasında bulundu.
"Karesi Belediyesi; öğrenciler ile öğretmenleri "Matematik Cepte" uygulaması ile buluşturuyor. Artık cevapsız soru kalmayacak sloganı ile yola çıkan Karesi Belediyesi bu uygulama ile öğrenciler cevaplayamadıkları soruları fotoğraflayarak öğretmenlere gönderiyor, öğretmenler soruları cevaplayarak öğrenciye cevap gönderiyor. Böylece Karesi'de sorusu cevapsız kalan öğrenci kalmıyor.Şimdilik sadece pilot okullara açık olan uygulama ile yakında genel kullanım için açılacaktır.(2015/12/09)"
Kaynak: http://oncekorfez.com/2015/12/09/matematik-cepte/
http://oncekorfez.com/2015/10/09/kareside-matematik-cepte/

Doğrusal Denklem Sistemleri (Matrislerle Çözüm)

Daha önceki konumuzda doğrusal denklem sistemlerinin çözümünü elemanter satır ve sütun işlemleri yardımıyla yapmıştık. (Bkz. Dogrusal Denklem Sistemleri) Buradaki sayfamızda verilen herhangi bir doğrusal denklemin gerekli şartları sağlamasıyla genişletilmiş katsayılar matrisinin tersi ile  denklem sisteminin genel çözümünü yapacağız.
 (x1 , x2 , . . . , xn ) sıralı n-lisinin lineer denklem sistemin bir çözümü olması için gerek ve yeter şart, bu sayıların oluşturduğu X matrisinin AX = B matris denklemini sağlamasıdır. A matrisine sistemin katsayılar matrisi denir. Sistemin ilaveli (genişletilmiş) matrisinin katsayılar matrisi ile sağ taraf sabitleri matrisinin yan yana getirilmesiyle elde edildiğine dikkât ediniz. 
Denklem sayısı değişken sayısına eşit olan bir doğrusal denklem sisteminin katsayılar matrisi bir kare matristir. Böyle bir sistemin bir ve yalnız bir çözümü olması için gerek ve yeter şart, sistemin ilaveli matrisinin indirgenmiş biçimindeki sütun sayısının sıfırdan farklı satır sayısından bir fazla olması, yani hiç sıfır satırı bulunmamasıdır ki, bu, sistemin katsayılar matrisinin indirgenmiş biçiminin birim matris olmasına denktir. Bu durum katsayılar matrisinin tersinin var olmasına da denktir ve çözümün bulunmasında ters matristen yararlanılabilir. 


Doğrusal Denklem Sistemleri

ax+by+cz+.......= r  tipindeki a,b,c,....sayıları reel sayı olmak üzere bu şekilde yazılabilen denklemlere doğrusal (lineer) denklemler denir. Bu denklemlerin iki ya da daha fazlasının bir araya gelmesi ile oluşturulan denklem sistemine de lineer denklem sistemi adı verilir.
Basit düzeyde verilen lineer denklemlerin çözümleri yapılırken genellikle dört işlem kurallarından yararlanılarak çözüme gidilir. Yani verilen denklemler kendi aralarında uygun katsayılarla çarpıldıktan sonra taraf tarafa toplanır veya çıkarılarak istenen sonuç elde edilir.
İleri düzeyde hazırlanmış lineer denklem sistemlerinin çözümleri yapılırken lineer cebirden yararlanılarak matris kavramı ile çözüme gidilir. Bu tip denklemlerin çözümünde öncelikle denklemin genişletilmiş katsayılar matrisi yazılır daha sonra elemanter satır ve sütun işlemleri yoluyla her bir bilinmeyen bulunarak denklem sisteminin çözüm kümesi elde edilir.

Elemanter satır ve sütun işlemleri; 
1) İki denklemin yerlerini değiştirmek R1==>R2
2) Herhangi bir denklemi bir reel sayı ile çarpmak 2R1==>R1
3) Verilen denklemlerden birini bir reel sayı ile çarpıp başka bir denkleme eklemek 3R1+R2==>R2
                                    şeklinde üç temel esasa dayanır. Bu işlemlerde satır üzerinden yapılırsa satır yerine R1,R2, R3..ile, sütun üzerinden yapılırsa da sütun yerine L1, L2, L3.. yazılarak çözüm yapılır. 
Kendiniz yaparken bu satır ve sütun ifadelerini yazmak zorunda değilsiniz sadece ne yapmanız gerektiğini bilmelisiniz. Ayrıca yaptığınız işlemlerin yukarıda yazılan üç maddelik elemanter satır/sütun işlemlerine uygun olmasına dikkat etmelisiniz.
Şimdi burada yazılanları örnekleyecek bir doğrusal denklem sistemi verip bunu matrisler yardımıyla ifade edelim ve örnek bir denklem sistemi çözümünü elemanter satır işlemleri ile yapalım.
| | | Devamı... 3 yorum

Kurban Hükümleri

KURBAN Zilhicce ayının onuncu, on birinci, on ikinci günleri ile on birinci, on ikinci gecelerinde ibâdet ve Allâh’a yakınlık niyeti ile kesilen beş nevi hayvana (deve, koyun, keçi, manda ve sığır) kurban denir. Zarûrî ve aslî ihtiyaçları ve borçlarından sonra nisâb miktârı malı olan her Müslümana senede bir kere Kurban Bayramı günlerinden birinde kurban kesmek vâcibdir. 

اَسْتَعِيذُ بِاللهِ : إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ. فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ. (سورة الكوثر“(Habîbim Ahmed,) Şüphe yok ki biz sana Kevser’i verdik. Sen de Rabb’in için namaz kıl ve kurban kes...” (Kevser Sûresi, âyet 1-2)
KURBAN İBADETİNİN MÜSTEHABLARI 1- Kurban edilecek hayvanı kurban günlerinden evvel alıp beslemek. 2- Kesileceği yere incitmeden ve hürmet ile götürmek. 3- Kesebiliyorsa kendisi kesmek. 4- Kesemiyorsa ehil bir kimseyi vekil edip kesilirken hazır bulunmak. 
قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: لَا تَضْرِبُوا وُجُوهَ الدَّوَابِّ، فَإِنَّ كُلَّ شَيْءٍ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ. (طس)“Hayvanlara vurmayınız. Zira bütün her şey Allâhü Teâlâ’ya hamdederek tesbih eder.” (Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’s-Sağîr)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kızına buyurdular ki: “Ey Fâtıma, kalk ve kurbanının kesilmesine şâhid ol. Zîrâ kanından ilk damlası yere düştüğünde, işlediğin her bir günâhın af ve mağfiret olunur. Ve ‘İnne salâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâtî lillâhi rabbi’l-âlemine lâ şerîke leh.’ duâsını oku.” 

عَنِ الْحَسَنِ بْنِ عَلِيٍّ رَضِيَ اللهُ تَعَالَى عَنْهُ، قَالَ : أَمَرَنَا رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ أَنْ نَلْبَسَ أَجْوَدَ مَا نَجِدُ، وَأَنْ نَتَطَيَّبَ بِأَجْوَدِ مَا نَجِدُ، وَأَنْ نُضَحِّيَ بِأَسْمَنِ مَا نَجِدُ. (طب) “Hz. Hasan buyurdu: Resûlüllâh (s.a.v.) bize (bayramlarda) bulabildiğimizin en güzelini giymemizi, en güzeliyle kokulanmamızı ve en semiz kurbanı kesmemizi emretti.”(Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)
5- Bıçağın büyük ve keskin olması. 6- Kurbanın iki şah damarı ile yemek ve nefes borusunu kesmek. 7- Hayvan ölmeden derisini yüzmemek. 8- Kurbanı keserken kurbanın âzâ(organ)ları ve parçaları mukâbilinde kendi vücûdunun ve bütün âzâlarının cehennemden âzâd olmasına niyet etmektir. 

KURBAN KESERKEN BESMELE “Bismillâhi Allâhü Ekber”den sonra hiçbir şey ile meşgul olmayıp kurbanı hemen boğazlamak şarttır. Besmeleden sonra bıçak bilenirse besmeleyi tekrar etmek lâzımdır. “Bismillâhi Allâhü Ekber” dedikten sonra kurban yerinden kalkıverse yatırılıp keserken tekrar besmele çekilir. Besmeleden sonra elindeki bıçağı bırakıp diğer bir bıçak alsa besmeleyi tekrar etmek lâzım olmaz. Bir kurban üzerine besmele okuduktan sonra onu bırakıp diğerini kesecekse besmeleyi tekrarlamak lâzımdır. Birkaç kurbanı birbiri ardınca boğazlasa her birinde besmeleyi tekrarlamak lâzımdır.
قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَنْ ضَحَّى طَيِّبَةً بِهَا نَفْسُهُ، مُحْتَسِبًا لِأُضْحِيَّتِهِ، كَانَتْ لَهُ حِجَابًا مِنَ النَّارِ. (طب “Kim gönül hoşluğuyla ve sevap umarak kurbanını keserse, (bu kurban) o kimse için ateşten (koruyan) bir perde olur.” (Hadîs-i Şerîf, Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr)
OSMANLI’DA KURBAN İBADETİ Eski İstanbul’da kurbanlık olarak daha ziyade koyun veya koç tercih edilirdi. Hayvanlar günümüzdeki gibi Rumeli ve Anadolu illerinden İstanbul yakınlarına getirilir, miktarı ve ne zaman İstanbul’a getirileceği hükümete bildirilirdi. Bunların şehir içine girmesiyle sokaklar kurbanlıklarla dolardı. Daha çok Karaman ve Kıvırcık cinsi koyunlar tercih edilirdi. Payitahta getirilen koyunların fiyatı ağnam müdürü ve ehl-i vukûf tarafından kararlaştırılırdı. Tespit edilen fiyat hükümete ulaştırılır ve haksız kazancın önüne geçmek için halka ilan edilmek üzere İstanbul kadısına bildirilirdi. Koyunların fiyatı cinslerine göre “en iyisi” veya “orta hallisi” şeklinde belirlenirdi. Satın alırken hayvanın yavrulu olmamasına, gözlerinin sağlam olmasına, boynuzlarının kırık veya herhangi bir azasının noksan bulunmamasına hususiyetle dikkat edilirdi. Satın alınan kurbanlıklar güzelce yıkanır, tüyleri taranır, boynuzları zeytinyağlarıyla yağlanır, temiz otlar üstüne yatırılarak bayram gününe kadar ahırda veya bahçede beslenirdi. 

Bu arada geçmişler adına kesilecek kurbanlar, boynuzlarına kurdele bağlanarak diğerlerinden ayrılırdı. Süleymaniye, Beyazıt, Sultanahmed gibi selâtin camilerinde kılınan bayram namazından sonra sıra kurbanların kesilmesine gelirdi. Kesebiliyorsa ev sahibi kurbanını kendisi keser, aksi halde kasap çağırır ve “kurbanımı kesmeye sizi vekil tayin ettim” diye vekâlet verirdi. Kurbanlar kesildikten sonra ev sahibi iki rekât şükür namazı kılardı.
قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا عَمِلَ آدَمِيٌّ مِنْ عَمَلٍ يَوْمَ النَّحْرِ أَحَبَّ إِلَى اللهِ مِنْ إِهْرَاقِ الدَّمِ. (ت)Âdemoğlu, Kurban Bayramı günü Allah için kurban kesmekten daha sevimli bir iş yapmış olamaz.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i Tirmizî)
KURBAN NASIL KESİLİR? Kurban kesmeye “Yâ Rabbi! Şu vücudum sana karşı o kadar hata ve isyan etti ki affedilebilmem için bu vücudu sana kurban etmem lazım. Fakat sen insan kurban etmeyi haram kıldığından vücuduma bedel olarak bu hayvanı kesiyorum, kabul eyle.” diyerek niyet edilir. Besmele-i şerîfe ile; “İnnî veccehtü vechiye lillezî fetara’s-semâvâti ve’l-arda hanîfen ve mâ ene mine’l-müşrikîn.” ve “Allâhümme hâzâ minke ve leke. Allâhümme inne salâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâtî lillâhi Rabbi’l-âlemîn, lâ şerîke leh ve bizâlike ümirtü ve ene evvelü’l-müslimîn” duâlarını okuduktan sonra; “Allâhü ekber, Allâhü ekber, lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber, Allâhü ekber ve lillâhi’l-hamd, Bismillâhi Allâhü ekber.” deyip hemen kesilir. Kurbanın şu dört şeyi kesilir: 1) Nefes borusu, 2) Yemek borusu, 3 - 4 ) İki şah damarı Bu dördünü de kesmek sünnettir. Bunlardan üçünü kesse helâl olur. Canı çıkıncaya kadar rahat nefes alabilmesi için nefes borusunun sıkışmaması ve içeri kaçmaması sağlanır. 
Deveyi gerdanından, koyun, keçi ve sığırı çene ile göğüs arasından, yumrucuk denilen kemiğin altından boğazlamak sünnettir. Kurbanı kıbleye doğru yatırıp (ön ayakları ile arka sol ayağını) bağlayarak kesmek sünnettir. Sığırların dört ayağı bağlanır. Deve ayakta kesilir. Eğer hayvan kaçarsa veya insana hücûm ederse yâhut kuyuya düşüp de boynundan kesmek mümkün olmazsa, kesilmesi niyetiyle “Bismillâhi Allâhü Ekber” diyerek, bir bıçakla veya kesici bir şeyle (herhangi bir yerinden) yaralamak sûreti ile öldürülse helâl olur.
قَالَ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: إِنَّ أَفْضَلَ الضَّحَايَا أَغْلَاهَا وَأَسْمَنُهَا. (حم) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Kurbanların en faziletlisi, en pahalı ve en semîz olanıdır.” (Hadîs-i Şerîf, Müsned-i Ahmed)

TEŞRÎK TEKBÎRİ Hz. İbrâhim (a.s.) Hz. İsmâil’i (a.s.) kurban olarak kesmek üzere iken Cebrâil (a.s.) “Allâhü ekber, Allâhü ekber” dedi. İbrâhim (a.s.) bu tekbîri işitince, “Lâ İlâhe illallâhü vallâhü ekber” buyurdu. İsmâil (a.s.) da “Allâhü ekber ve lillâhi’l-hamd” buyurdu. Teşrîk tekbîri, teşrik günlerinde alınan tekbir demektir. Mükellef olan her müslümana vâciptir. Bakara Sûresi’nin “Sayılı günlerde Allâh’ı zikrediniz...” meâlindeki 203. âyeti teşrik tekbirine işâret etmektedir. Zilhiccenin dokuzuncu günü Arefe’dir. Arefe günü sabah namazından başlayarak beş gün; Zilhiccenin 13’üncü, bayramın dördüncü günü ikindi namazına kadar -yirmi üç vakitte- her farz namazın arkasından “Allâhü ekber, Allâhü ekber, lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber, Allâhü ekber ve lillâhi’l-hamd.” diye tekbir alınır. Sol tarafa selâm verildikten sonra ara vermeden, yerinden kalkmadan, mescidden çıkmadan ve dünyâ kelâmı konuşmadan tekbir getirmek lâzımdır. Teşrik tekbirini münferid (namazını yalnız kılan), imâm, cemâat, mukîm, müsâfir, kadın-erkek herkes okur. Namazın başında imâma yetişemeyen kimse de lâhık (imama sonradan uyan) gibi yetişemediği rek’atleri kazâ edip selâm verdikten sonra bu tekbiri okur.

قَالَ أَصْحَابُ رَسُولِ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَا رَسُولَ اللهِ مَا هَذِهِ الْأَضَاحِيُّ قَالَ سُنَّةُ أَبِيكُمْ إِبْرَاهِيمَ قَالُوا فَمَا لَنَا فِيهَا يَا رَسُولَ اللهِ قَالَ بِكُلِّ شَعَرَةٍ حَسَنَةٌ. (هـ)‏ “Ashâb-ı Kirâm, ‘Yâ Resûlallâh! Bu kurbanlar nedir?’ diye sordular. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ‘Babanız İbrahim aleyhisselâmdan gelen dinî bir vecibedir.’ buyurdu. ‘Kurbanda bize ne sevap vardır?’ dediler. ‘Her bir kılı için bir sevap vardır.’ buyurdular.” (Hadîs-i Şerîf, Sünen-i İbn-i Mâce)

KURBAN KESTİKTEN SONRA NE YAPILIR Kurban kesildikten sonra 2 rek’at teşekkür namazı kılınır. Fâtiha’dan sonra birinci rek’atte 1 Kevser Sûresi (İnnâ a’taynâ...), ikinci rek’atte 1 İhlâs Sûresi (Kul hüvallâhü ehad…) okunur. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Kurbanınızı kestiğinizde elinizdeki bıçağı bırakın. Sonra iki rek’at namaz kılın. Müslümanlardan hangisi bu iki rek’at namazı kılar da Allâhü Teâlâ’dan bir şey isterse Allâhü Teâlâ o kimseye elbette istediği şeyi verir.” “Yâ Rabbi! Bu koyun (sığır veya keçi) sendendir, sanadır ve senin rızan içindir. Lütfunla ve kereminle Halîl’in İbrâhim (a.s.) ve İsmâîl (a.s.)’dan ve Habîb’in Muhammed’den (s.a.v.) kabul ettiğin gibi fazlın, lütfun ve kereminle kabul et; yâ Ekrame’l-Ekramîn!..” diye duâ edilir, dîn ve dünya hâcetleri istenir.

GÜCÜ YETMEYİP KURBAN KESEMEYENLER NE YAPMALIDIR? Kurban kesmeye mâlî vaziyeti müsâit olmayanlar, bayramın birinci günü öğleden sonra altı rek’at namaz kılarlar. Namaza şöyle niyet edilir: “Yâ Rabbi, âciz kulun kurban kesemedi. Kurban yerine şu vücûdumu huzûrunda yere sererek kurban ediyorum, beni de kurban kesenler meyânına kabul eyle.” 1. Rek’atte: 1 Fâtiha, 1 İnnâ enzelnâhü..., 2. Rek’atte: 1 Fâtiha, 1 İnnâ a’taynâ..., 3. Rek’atte: 1 Fâtiha, 1 Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn..., 4. Rek’atte: 1 Fâtiha, 1 İhlâs-ı şerif, 5. Rek’atte: 1 Fâtiha, 1 Felâk sûresi, 6. Rek’atte: 1 Fâtiha, 1 Nâs sûresi okunur. Her iki rek’atte bir selâm verilir. 

KURBAN BAYRAMI GÜNÜ MÜSTEHAB OLAN ŞEYLER 1) Bayram sabahı erken kalkmak. 2) Misvak kullanmak. 3) Gusletmek. (Boy abdesti almak) 4) Güzel koku sürünmek. 5) Temiz ve helâl elbise giymek. 6) Kurban Bayramı’nda fecr-i sâdıkın doğmasından evvelki vakitten (imsaktan) bayram namazını kılıncaya kadar oruçlu gibi, orucu bozan şeylerden uzak durmak. 7) İlk yediği kurban eti olması için yemeği namazdan sonra yemek. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kurbanın ciğerinden yerlerdi. 8) Mümkün ise namaza yürüyerek gitmek. 9) Namazdan sonra başka bir yoldan dönmek. 10) Neşeli olmak. 11) Çok sadaka vermek. 12) “Tekabbelallâhü minnâ ve minküm” (Allah bizden ve sizden kabul buyursun.) diyerek müslümanlara, akraba, komşu ve sevdiklerine duâ etmek ve onlarla musâfaha etmek. 13) Kurban Bayramı namazına giderken yolda sesli tekbir getirmek. 
| | Devamı... 0 yorum

Şehadet Mertebesi

Şehidler ve Onlara Ait Hükümler
    628- Şehidlik büyük bir derecedir. Allah yolunda canını veren bir müslümana "Şehîd" denir, çoğulu Şüheda'dır. Böyle bir adama şehîd denilmesi, ya cennete gireceğine şahidlik yapıldığı veya ölümü anında birtakım rahmet meleklerinin hazır bulunduğu veya kendisi Yüce Allah'ın manevî huzurunda hazır olarak rızıklanacağı içindir.

    Şehîd kelimesi, Şahid sözüne denk olup hazır manasını taşır. Şehîdler üç kısma ayrılırlar:

  1) Hem dünya, hem de âhiret bakımından şehid olanlar. Bunlar birer hükmî şehiddirler.
    2) Yalnız dünya bakımından şehid olanlar. Bunlar da birer hükmî şehiddirler.
  3) Yalnız âhiret bakımından şehid olanlar. Bunlar da birer hakîkî ve uhrevî şehiddirler. Böylece şehidler üç kısımdır.

    1) Mükellef ve taharet üzere bulunduğu halde, kendisine haksız yere yapıldığı bilinen bir tecavüzle öldürülmüş olan ve bundan dolayı da varislerine diyet olarak bir mal verilmesi gerekmeyen herhangi bir müslümandır. Gayrimüslimlerle veya yol kesicilerle yapılan çatışma sonunda öldürülüp cünüb bir halde bulunmamış olan akıl sahibi ve büluğ çağına ermiş bir müslüman, böyle bir şehiddir.

    2) Savaş meydanında gözünden kan gelmiş olmak gibi, üzerinde öldürülme alâmeti olduğu halde ölü bulunan bir müslüman da böyle bir şehiddir. Yine, malını, canını, ırzını ve diğer müslümanları veya müslümanların koruması altında bulunan gayrimüslimleri korurken kılıç ve kama gibi parçalayıcı bir silâhla haksız yere derhal öldürülmüş bulunan mükellef ve tahir bir müslüman da böyledir.

    Bu gibi şehidler birer kâmil şehiddir. Hem dünya, hem de âhiret bakımından şehiddirler. Bunlardan her birine "Hükmi Şehid" denir. Bu gibi şehidlerin hükmü, yıkanmaksızın, yalnız namazları kılınıp elbiseleri ile gömülmektir.
    Bu muhterem şehidlerin Allah katında dereceleri pek yüksektir. Hak yolunda şehid olanlar, sonsuz bir hayata sahibdirler. Bunlar sonsuz bir âlemde daima rızıklandırılacaklardır. Bunların bu özellikle ve seçkinliklerinden dolayıdır ki, ayrıca yıkanmaları gerekmemekte ve kanlı elbiseleri kendileri için bir seçkinlik nişanı bulunmaktadır. O kan bir ibadet eseridir, giderilemez. Ancak kendilerine dışardan bir pislik değmişse, o giderilir. Bir de kefen olmaya elverişli bulunmayan kürk, palto, ayakkabı ve kalpak gibi kaba şeyler üzerinden alınır. Zırh ve silâhları da çıkarılır. Geri kalan elbiseler sünnet mikdarından fazla ise, azaltılır. Elbiseleri noksan ise sünnet miktarına çıkarılır.
    Bu, İmam Azam'a göredir. İki İmama göre, bu şekilde öldürülmüş olan bir müslüman, henüz mükellef ve tahir bulunmamış olsa da, yine ona aynı işlem yapılır. Savaş halinde öldürülen büluğ çağına ermemiş müslüman bir çocuk veya cünüb bulunmuş olan bir İslâm askeri gibi...
    (Üç İmama göre, böyle bir hükmî şehid yıkanmayacağı gibi, üzerine namaz da kılınmaz. Uygun görülen elbiseleri ile gömülmesi gerekir.)

    2) Kalbinde nifak bulunduğu halde görünüşte müslüman sanılan ve savaşta müslümanların safında bulunurken düşman tarafından öldürülen bir şahıstır. Bu da bir "hükmî şehid" dir. Buna da dünya ahkâmı itibariyle şehid denir. Bunun da görüş hali esas alınarak yıkanmaz, üzerine namaz kılınıp elbisesi ile gömülür.
    (Şafiîlere göre ganimet için veya gösteriş için savaşan veya ganimet mallarından çalan bir müslüman da, savaş esnasında öldürülürse, yalnız dünya şehidi sayılır. Aynı zamanda Allah'ın tevhid kelimesini yüceltmek için savaşsa da hüküm aynıdır. Bunun hakkında da görünüş haline bakılarak şehid işlemi yapılır.)
    3) Kâmil şehidde aranılan şartların bazılarını toplamayarak ölümü, yalnız âhiret ahkâmı itibariyle şehid sayılan bir müslümandır.
    Örnek: Hata yolu ile öldürülüp varislerine diyet adı altında bir mal verilmesi gereken bir müslüman, âhirette sevaba kavuşma yönünden şehid sayılırsa, da dünya ahkâmı bakımından şehid sayılmaz. Bunun için diğer ölüler gibi yıkanır, kefene konur ve namazı kılındıktan sonra gömülür.
    Yine, gayri müslimlerle veya yol kesici şakilerle savaşırken yaralanıp savaş bittikten sonra bir tarafa çekilerek biraz yeyip içtikten, konuştuktan, uyuduktan, ilâç kullandıktan veya aklı başında olarak üzerinden bir namaz vakti geçtikten sonra vefat eden bir müslüman da, bu hükme girer. Bu şekilde ölen bir mü'mine "Mürtes" denir.
    Suda boğulan, ateşte yanan, enkaz altında kalan, veba, taun, ishal, sıtma, zatülcenb hastalıklarından biri veya akreb sokması ile ölen; nifas halinde veya gurbet elinde veya ilim yolunda veya cuma gecesinde ölen bir müslüman da aynı hükümdedir.
    Sevabını Allah'dan bekleyen bir müezzinin ve doğru alışveriş yapan müslüman bir tüccarın, ailesinin geçimini kazanmak için hak üzere bir çalışma sonunda ölmesi de bu tür şehidlerdendir.
    Bütün bunlara, âhiret ahkâmı bakımından "Şehid" denir. Bu yönden herbirine "Hakikî Şehid" denilmektedir. Bunlar din görevlerine bağlı kimseler ise âhiret ahkâmı bakımından birer şehiddirler. Fakat dünya ahkâmı bakımından şehid sayılmazlar. Bunun için diğer ölüler gibi yıkanırlar, kefenlenirler. Namazları kılındıktan sonra da mezarlarına diğer müslümanlar gibi gömülürler.
    Evinde veya başka bir yerde öldürülmüş bir halde bulunan bir müslüman hakkında da böyle işlem yapılır. Çünkü onun zulmen öldürülmüş olduğu kesinlikle bilinemez.
    Sonuç: Şehidlik büyük bir nimettir. İnsanın iyi hal üzere yaşayıp şehid olarak ölmesi, onun hakkında pek büyük bir saadettir. Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Şehidliğe ermesini Yüce Allah'dan ihlâsla dileyen kimseyi, Yüce Allah şehidler derecesine eriştirir; isterse döşeğinde ölsün..."Bütün bunlar ihlâsın ve güzel niyetin yüksek derecelere ulaşma sevgisinin bir mükâfatıdır.
    "Sonuç müttakilere ve hamd Âlemlerin Rabbına mahsustur.""Her kim sıdk ile Allah'dan şehid olmayı dilerse yatağında ölse dahi Allah onu şehidlerin durağına eriştirir."
 Allahû Teâlâ Hazretleri, hepimizi, din görevlerini gereği üzere yerine getirmeye muvaffak kılsın, güzel niyetlere sahib olan ve şehidlerden sayılan iyi kulları arasına katsın amîn. . 
   Kaynak: Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Sad. Ali Fikri Yavuz,Ravza Yayınları
| | Devamı... 0 yorum

En acı Fotoğraf Aylan Bebek

"Bodrum’dan Kos’a umut yolculuğu yapanları taşıyan iki bot 02/09/2015 gecesi art arda battı. 12 mülteci denizde boğuldu, 2’si kayboldu. Kıyıya vuran can yeleksiz çocuk cesetlerini, dünya basını manşetlere taşıdı. Türkiye kıyılarında dünyayı sarsan mülteci dramları yaşandı. İki lastik bot battı. 5’i çocuk 12 kişi yaşamını yitirdi. Geriye hafızalardan silinmeyecek kıyıya vurmuş çocuk cesetleri kaldı.

Muğla'nın Bodrum ilçesi Akyarlar Mahallesi Aspat mevkisinden Yunanistan’ın Kos Adası’na (İstanköy) geçmeye çalışan Suriye uyruklu 17 kişinin içinde bulunduğu lastik bot battı. Zainab Ahmet (11), kardeşi Hayder Ahmet Hadi’nin (9) de olduğu 8 kişi boğularak yaşamını yitirdi. Bölgede devriye görevini yürüten Türkiye Sahil Güvenlik ekiplerinin fark ettiği, 7 göçmen kurtarılırken, 2 kişi denizde kaybolduğu tesbit edildi. Göçmenlerin insan tacirleriyle 2500 Euro’ya anlaştığı öğrenildi. Bu sırada 2 metrelik botla denize açılan Pakistan uyruklu 9 göçmen, Türkiye Sahil Güvenlik ekiplerinin uyarıları üzerine geri döndüler.


İlk olayın şoku atlatılmadan Bodrum'dan ikinci facianın haberi geldi. Yine Kos’a gitmek üzere Suriye'nin Kobani kentinden gelen 6 kişinin bulunduğu lastik bot battı. Yaşları 3-8 arasında değişen 3’ü çocuk 4 kişi öldü. Ölenlerin cesetleri, saat 06.00'da, Ali Hoca Burnu Plajı'ndan karaya vurdu. Bodrum Devlet Hastanesi morguna gelen göçmenlerin yakınları, olayda ölen 4 kişiden 3'ünün Kobanili Rihan Kurdi (35), çocukları Aylan Kurdi (3) ile Galip Kurdi (5) olduğunu teşhis etti. Kurtulan 2 kişiden birinin de faciada eşini ve 2 çocuğunu kaybeden Abdullah Kurdi olduğu belirlendi. Kıyıya vuran Suriyeli çocuk Aylan Kurdi (3) dünya gündemine oturdu. " (Hürriyet Gazetesi)

Edit: Olayın üzerinden epey zaman geçmiş olmasına rağmen mülteci dramının simgesi haline gelen Aylan Bebek fotoğrafı, farklı bir şekilde dünya gündemine tekrar geldi. 08/03/2021 tarihinde, ülkeler ve çeşitli yapılar arası bir hazırlığın ilk adımı olarak düşünülebilecek bir gezi olması hasebiyle, Irak ziyaretinde bulunan Katolik dünyasının lideriyle, Aylan Bebeğin babası Abdullah Kürdi görüştü ve Abdullah Kürdi, aylan bebeğin resminin çizili olduğu tabloyu, Katolik lidere verdi. Aylan Bebeğin babası; "İnsanlar o tabloya bakarak oğlumun çektiği acıları hatırlasın, diye verdim o tabloyu. Bütün dünya kapılarını hayır için açtı ama ne yazık ki unutuldu daha sonra. Ben bu tablo aracılığıyla insanların hatırlamasını istedim" dedi. Katolik lider Papa Francis tarafından da kendisine bir madalyon hediye edildi. Papa'nın kendisine madalyon verdiğini de söyleyen Abdullah Kurdi, "Papa bana bir madalyon verdi. Benim için hayatımdaki en büyük hediye oldu. Bu madalyon sanırım çok önemli bir şey, olmasaydı vermezdi" diye konuştu.


https://www.yenisafak.com/dunya/papa-ile-gorusen-aylan-bebegin-babasi-tabloyu-insanlarin-o-olayi-hatirlamasi-icin-verdim-3602859
Devamı... 0 yorum

Gündelik Hayatta Elips Biçimleri

Elips; geometrik şekli gündelik hayatta sıklıkla karşılaştığımız matematiksel formlardan birisidir. Aşağıda resimlerini gördüğümüz pek çok eşya karşımıza çıkan farklı elips formlarına birer örnek teşkil edecek durumda bizlerin istifadesine sunulmuştur. Sizlerde buna benzer pek çok alanda kullanılan geometrik elips formlarını gözlemleyebilirsiniz.

Elips Ayna
 Elips Profil Demirleri
 Elips Masa

Elips Asma Tavan
 Elips Halı
 Elips Orta Sehpa
 Elips Bina
 Elips Havuz
  Elips Gözlük
 Elips Dolap
Elips Tabela
 Elips Lavabo

 Elips Kumbara
 Elips Yüzük

 Elips Avize
 Elips Kase/Şekerlik
 Elips TV Ünitesi/Kitaplık
 Elips Kulp

Elips Araba Markası

MEB Test Arşivi

Dershane tarzı okul dışı alternatif eğitim kurumlarının sebep olduğu maddi külfetten ücretsiz devlet kurslarıyla velileri kurtaran Milli Eğitimi Bakanlığı, şimdi de yardımcı ders materyalleri için harekete geçti. Bugüne kadar öğrencilerin sınava hazırlık için kullandığı 'yaprak test' uygulamasını geçtiğimiz yıl devlet okullarındaki öğrenciler için başlatan ve sadece 8.sınıf öğrencileri için yaprak test hazırlayan Bakanlık, uygulamayı genişleterek 9, 10, 11 ve 12. sınıf öğrencileri için de yaprak test hazırlayacağını ilan etti. 
Ücretsiz devlet kursundan yararlanacak olan milyonlarca öğrenci, bir de haftalık olarak yayınlanacak olan yaprak testlerden faydalanarak dersane ortamlarındaki sınava odaklı ders işlemeye çalışacak. Ayrıca bu sayede öğrenci ve veliler yardımcı ders materyaline verilecek maddi külfetten de kurtulmuş olacak.

"Kazanım Kavrama Testleri’nin telif hakları tümüyle MEB Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğüne aittir. Soru ve testler kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz, kısmen ya da tamamen basılamaz. Dolaylı dahi olsa ticari amaçla kullanılamaz. Kullanım koşulları MEB Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğünün iznine tabidir. Söz konusu testler “ön nüsha” niteliğinde olup Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğü; testlerin soru kapsam ve içeriğini değiştirme, soru iptal etme, yeni soru ekleme ve cevap anahtarlarında düzeltme hakkına sahiptir."


Yaprak Testlere ulaşmak ve daha ayrıntılı bilgiye ulaşmak için Bakanlığın resmi internet sayfasını kullanabilirsiniz.  http://odsgm.meb.gov.tr/

| | Devamı... 0 yorum

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!

En Çok Okunan Yazılar

Matematik Konularından Seçmeler