Descartes'e göre Tanrı İnancı

Etiketler :
"Descartes  aradığı  sağlam  ve  güvenilir  noktayı  bulmak  için  şüphe  ile  işe başlıyor.  Ancak  bu  şüphe  septiklerde  olduğu  gibi  bilgi  ve  hakikatın  varlığından şüphe olmayıp metodik şüphedir. Bu şüphe doğru bilgiye ulaşmak için kullanılan bir araçtır. Descartes nelerden şüphelendiğini de şöyle belirtiyor: “... Böylece kendime bu düsturları sağladıktan sonra onları daima ilk hakikatler olarak inandığım iman hakikatleriyle bir yana koyduktan sonra, geri kalan bütün kanaatlerimden serbestçe kurtulmaya çalışabileceğime hükmettim.” (Descartes, 1947, 35-36). 
Descartes  gerçek  dünyanın,  matematik  bilginin  varoluşundan,  Tanrı’nın kendini aldatıp aldatmadığından şüphe ederek şüphede son sınırına ulaşınca aradığı o  kesin  noktayı  bulur.  Yukarıda  belirtilen  matematik-fizik  metotla  tahlilin  son noktasına  ulaşınca  o  şöyle  bir  akıl  yürütür:  “Bu  artık  kendisinden  şüphe edilemeyecek  bilgi,  şüphe  ettiğimi  bilişimdir.  Şüphe  etmek  şüphe  diye  bir  şeyin olduğunu, dolayısıyla da şüphe eden “ben”imin var olduğunu apacık olarak bilirim; şüphe etmekte olduğumdan artık şüphe edemem; bu apacık bir olgudur; bu olguyu yaşayışım,  bilişim  intuitiftir;  doğrudan  doğruya  olan  bir  bilinç  ve  bilgidir.  Şüphe etme ise bir çeşit düşünmedir, düşünmenin bir durumudur ve bu durumun bütün düşünme için geçerliği vardır; çünkü düşünürken ben düşünmenin varlığını apacık olarak  yaşayıp  bilmekteyimdir.  Böylece  Descartes  ünlü  önermesine  ulaşmış  olur: Cogito ergo sum – Düşünüyorum, öyle ise varım.” (Gökberk, 275). 
Bilinçle  bilinç  dışındaki  dünyayı  birbirinden  kesin  olarak  ayırdığı  için, Düşünüyorum,  öyle  ise  varım  önermesi  seçiktir.  Bilinç  içindeki  bilgiler  insana doğrudan doğruya verilir. Öyle ise varım önermesi şuur içinde ve doğrudan doğruya elde edildiği için açıktır. Bu önerme hem açık hem de seçik olduğu için doğru bir önermedir. Açık, seçik ve doğru olduğu için bu önerme, bütün ilimlerin kendisinden türetileceği bir kaynak olacaktır. 
Descartes  böylece  kendi  “ben”ini  ispatladıktan  sonra  ikinci  olarak  Tanrı’nın varlığını  ispata  başlar.  Descartes’e  göre  Allah’ın varoluşunun  iki  tip  delili  vardır: Birincisi, sonlu öz olduğumuz için bizim yetersizliğimizden, yeteneksizliğimizden ve sonsuz fikrini oluşturmamızdan doğar. İkincisi ise Farâbî (872-950) tarafından temeli atılan Anselmus (1033-1109) tarafından geliştirilen ontolojik delildir. Tanrı kavramı bize nasıl gelebilir? Sorusuna Descartes şöyle cevap veriyor: “Bizdeki Tanrı fikri bize kendimizden  gelemez  ve  o  halde  Tanrı  vardır.  Sonsuzu,  yani  Tanrı’yı  gerçek  bir fikirle idrâk ediyoruz; ve denebilir ki bu fikir bizde, kendi fikrimizden daha öncedir. Bu Tanrı fikri pek doğrudur, ve pek açık ve pek seçiktir. (...) Hangi faraziye yapılırsa yapılsın, bir Tanrı  fikrinin bize bizden gelmesi  imkansızdır. (...) Kendi kendimizin illeti değiliz. (...) Her zaman var olduğumuzu farzetsek bile hayatımızın devamının mahiyeti, ispat ediyor ki bizi var kılan bir illet vardır. Bu illetin Tanrı’dan başka bir şey olması imkansızdır. Aldatıcı olmayacağı aşikar olan, pek olgun olan bu Tanrı’ya tapmak ve hayranlıkla bakmak üzerine ne kadar dursak azdır.” (Descartes, 1967, 145-146). Sonsuz olan Tanrı kavramını ruhumuza, Tanrı’nın bizzat kendisi yerleşmiştir, diyen Descartes Tanrı’nın sıfatlarını şöyle ifade ediyor: “Benim Tanrı’dan anladığım şudur: O sonsuz, ebedî, değişmez, bağımsız, her şeyi bilir, her şeye gücü yeter bir  cevherdir,  ve  var  olan  bütün  şeyler  O’nun  tarafından  yaratılmış  ve  meydana getirilmiştir.  (...)  Her  ne  kadar  ben  bir  cevher  olduğum  için  cevher  fikri  ben  de bulunsa da, bununla beraber sonlu bir varlık olduğum için, sonsuz bir cevher fikri, gerçekten  sonsuz  olan  bir  cevher  tarafından  bana  konmuş  olmadıkça,  bende bulunamaz.” (Descartes, 1967, 161). 
(Ehli sünnet inancına göre Yaratıcı ne cevher ne bir araz ne de başaka hayal edilebilir bir cisim veya varlıktır. Onun varlığı kuşku götürmez bir gerçek olup, zatı hakkında düşünmek yorum yapmak tasavvur etmek caiz değildir. varlığı ve birliği Kuran-ı Kerim'de ihlas suresinde açıklanmış olup sıfatları da Kuran-ı Kerim de pek çok surede geçmektedir.Descartes burada kullandığı cevher kelimesi ile yanılmıştır. Lakin Varlığın ispatında akli bir delil kullanarak muhteşem bir çığır açmıştır.Ayrıca burada Tanrı fikrinin doğuştan geldiğini ispatlaması da akli meleke ile tek bir yaratıcının Allah varlığının bulunmasının elzem oladuğu inancı/görüşü pekişmektedir.)
Descartes’e göre “biz kendi kendimizin yaratanı değiliz, yaratanımız Tanrı’dır ve dolayısıyla Tanrı vardır. (...) Kendinde, Tanrı’da olan sonsuz olgunlukların fikri bulunan  ruhumuzun  veya  düşüncemizin  yaratanının  kim  olduğunu  aramamız gerekiyor,  çünkü  apaçıktır  ki,  kendisinden  daha  olgun  başka  birini  tanıyan,  kendi kendisinin yaratanı değildir. Çünkü eğer böyle olsaydı, aynı vasıta ile bildiği bütün olgunlukları kendine bahsederdi, durum böyle değildir; dolayısıyla da ancak bütün olgunluklara gerçekten sahip olandan, yani Tanrı’dan başka biri tarafından varlıkta olgunluk baki kılınmaz. Tanrı’nın var olduğunu ispat etmek için yalnız hayatımızın süresi kafîdir.(..)
Zamanın bölümleri birbirine bağlı değildir  ve asla bir arada bulunmazlar, böylece eğer bir neden, yani bizi meydana getiren aynı neden, bizi husule getirmekte devam etmezse,  yani  bizi  muhafaza  etmezse,  şimdi  var  olmamızdan  bir  an  sonra  mevcut olacağımızın çıkması zorunlu değildir. Ve bizi yalnız bir an için baki kılacak veya muhafaza  edecek  bir  kuvvetin  katiyen  bizde  bulunmadığını  ve  bizi,  kendinden hariçte  mevcut  kılacak  ve  muhafaza  edecek  kadar  kudrete  sahip  olanın,  bizzat kendini  muhafaza  ettiğini  veya  daha  ziyade  hiçbir  kimse  tarafından  muhafaza edilmeye  muhtaç  olmadığını  ve  nihayet  onun  Tanrı  olduğunu  kolayca  biliyoruz.” (Descartes, 1988, 39-41). 
Descartes, Allah’ın varlığını bir de, yukarıda zikredilen ontolojik delil ile ispat eder. Tanımla, Allah en mükemmel Varlıktır, bütün mükemmelliklere sahiptir; öyle ise var oluş bir olgunluktur; o halde Allah vardır (Challaye, 124). Başka bir deyişle, en  mükemmel  Varlık  vardır,  önermesi  doğrudur.  En  mükemmel  Varlık  yoktur, dediğimiz zaman en mükemmel Varlık ifadesiyle, yokluk ifadesi çelişir. Öyle ise en mükemmel Varlık vardır, önermesi kesin olarak doğrudur. Allah vardır. 
Allah’ın  varlığını,  ifadeye  çalışılan  iki  tip  delil  ile  ortaya  koyan  Descartes, önemli görüşlerini bir kez daha yenileyerek şöyle diyor: “Bizde tabiî olarak bulunan Tanrı fikri üzerine düşünerek Tanrı’nın ebedî, her şeyi yapar, her şeyi bilir, her türlü iyi ve doğrunun kaynağı, bütün şeylerin yaratanı olduğunu ve en nihayet kendinde sonsuz bir olgunluk bulduğumuz her şeyin onda bulunduğunu veya hiçbir eksiklik ile  sınırlı  olmadığını  görüyoruz.”  (Descartes,  1988,  41).  Bu  şekilde  nitelendirdiği Tanrı’nın  otoritesi  Descartes  için  en  geçerli  şeydir.  Yanılmaz  bir  ölçü  olarak  kabul edilecek ilkenin vahiy olduğunu belirten Descartes şöyle diyor: “Bilhassa Tanrı’nın vahiyle bildirdiği şeylerin diğer bütün şeylerden ölçülmez derecede doğru olduğunu şaşmaz bir kural olarak kabul edeceğiz.” (Descartes, a.g.e., 77-78). 
Descartes fikirleri şöyle tasnif ediyor: “Bu fikirlerden bazıları benimle doğmuş, bazıları  bana  yabancı  ve  dışarıdan  gelmiş,  bazıları  ise  tarafımdan  yapılmış  ve  icat edilmiş gibi görünüyor.” (Descartes, 1967, 150). Descartes’in fikirleri, doğuştan gelen, tecrübeyle elde edilen, şahıs tarafından üretilen, olarak üçe ayırması, onun düşünce sistemine açıklık getirmiştir. Doğuştan getirilen fikirlerin (idée innée) başında Allah fikri  gelir.  Bu  fikri,  insan  zihnine  bizzat  Allah’ın  kendisi  yerleştirmiştir.  Doğuştan getirilen diğer fikirler ise: Mantığın ilkeleri, cevher ve neden fikri, uzam (étendue) ve sayılar  (Aster,  1952,  188).  Descartes’e  göre,  zihin,  kendi  öz  temelinde  bulunan  bu doğuştan  fikirleri  alarak  düşünmeye  başlar  (Bréhier,  1993,  66).  Son  iki  ide  grubu bulanıktır,  çünkü  ikisinin  de  aracı  duyumlardır.  Ruhun  kendisinden  devşirdiği ideler, doğuştan düşünceler ise hep açık ve seçiktir. 
Bu felsefi görüşler zamanın Hristiyan dünyası göz önüne alınarak okunursa daha farklı yorumlanması gerekir. O günün Hristiyan dünyasında teslis inancı savunulurken Hatta yaratıcı fikri sorgulanmaya başlanmışken bu şekilde yaratıcı varlığının ispatlanması ve bir olduğunun gösterilmesi doğuştan gelen bir inanç olarak bütün insanlarda var olduğunun gösterilmesi büyük bir önem taşımaktadır.
Descartes felsefesi, Latinceleşmiş şekliyle kartezyenizm, çok yönlü olduğu için birçok  kimseleri  etkisi  altına  aldı.  Metodik  şüphesiyle  özgür  kafaları,  mekâniksel ilkeleriyle  tabiat  bilimi  temsilcilerini,  Tanrı  ve  ruh  hakkındaki  görüşleriyle teolojicileri kazandı. Kartezyenizm XVII.yüzyılın felsefesi oldu. Hobbes ve Gassendi onunla  savaştılar.  Jezüvistler,  ona  karşı  Okul  Aristotelesciliğini  tuttular  ve  1663’te Descartes’in eserlerini yasaklar listesine koydurdular. Yeni felsefe sadece Fransa’da değil  Hollanda  ve  Almanya’da  da  birçok  taraftar  buldu.  Molière  (1622-1673)’in dışında, aşağı yukarı zamanın bütün büyük yazarları onun etkisini taşırlar. Mademe de  Sévigné  (1626-1696)  ve  Mademe  de  Grignan  (1646-1705)  de  kartezyendirler. Fénelon  (1651-1715),  Bossuet  (1627-1704),  La  Bruyére  (1645-1696)  fikirlerini  ve kanıtlarını  Descartes’ten  aldılar.  Port-Royal  mantıkçıları,  Arnauld  (1612-1694)  ve Nicole  (1625-1695),  Aristoteles  mantığına,  Metot  Üzerine  Konuşmalar  mantığı  ile devamlı  karşılık  verdiler.  Pascal  (1623-1662),  hayatının  başlangıcında  tamamen kartezyen  bir  imanla  kendini  gösteriyor.  Malebranche  (1638-1715),  Spinoza  (1632-1677) ve Leibniz (1646-1716) kartezyenlerin önde gelen büyüklerindendirler. "
Kaynakça:  Ankara Universitesi UZEM Felsefe Tarihi -Prof. Dr. Murtaza Korlaelçi,Prof. Dr. Celal Türer

0 yorum:

Fayda vermeyen ilimden Allah'a sığınırım. “Allah'ım; bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilimleri öğret ve ilmimi ziyadeleştir."

İlim; amel etmek ve başkalarıyla paylaşmak içindir. Niyetimiz hayır, akıbetimiz hayır olur inşallah. Dua eder, dualarınızı beklerim...

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!

En Çok Okunan Yazılar