John Paulos, Herkes için Matematik

Herkes İçin Matematik
John Allen Paulos

Yetersiz matematik eğitimi, matematikle ilgili psikolojik engeller ve hayali algılar insanların çoğunu sayı cahili yapmaktadır. Eğer reklamcıların yanlış iddialarına, şarlatan doktorlara ve sahte bilimadamlarına direneceksek, içimizde istatistik konusunda sağlıklı bir kuşkuculuk geliştirmeliyiz. Bu canlı ve espirili kitabında John Allen Paulos matematiğin gücünü gösteren birçok ilginç örneği biraraya getiriyor. Birçok insan sayılarının matematikçilerin uğraşı alanına girdiği kanısındadır. Oysa günlük yaşamında matematiği kullanan her insan, bunun yararını görecektir.

Borsa stratejileri, eş seçimi, fal, diyet ve tıbbi iddialar, terörizm riski, astroloji, spor rekorları, seçimler, cins ayrımcılığı, UFO’lar, parapsikoloji, piyangolar ve ilaç testleri gibi güncel konulara matematik açıdan bakmak onları algılayışımızı değiştirecektir. Herkes İçin Matematik’i okumak matematik ve sayılardan hoşlanmayanlar için olduğu kadar matematik meraklıları için de ufuk açıcı olacaktır.

Yeni Matematik Öğretim Programı Vizyonu

"Bu program; matematik eğitimi alanında yapılan millî ve milletler arası araştırmaları,gelişmiş ülkelerin matematik programlarını ve ülkemizdeki matematik eğitimi deneyimlerinitemel alarak hazırlanmıştır. Matematik öğretim programının vizyonu “Her öğrencimatematiği öğrenir.”olarak kurgulanmıştır. Özellikle ortaöğretim düzeyinde ele alınan birçokmatematiksel kavram, doğaları gereği soyut bir nitelik taşımaktadır. Bu sebeple zaman zamanöğrencilerin bu kavramları yapılandırmada güçlüklerle karşılaştıkları bilinmektedir. Bugüçlüğü ortadan kaldırmak için matematik öğretim programında ele alınan kavramlar, somutve sonlu hayat modellerinden yola çıkılarak ele alınmıştır. Böylece programdaki esas vurgu,işlem bilgilerinden, kavram bilgilerine kaymıştır.
Program bir yandan öğrencilerin matematiksel kavramları yapılandırmalarını sağlayacak uygun öğrenme ortamları tasarlanmasına vurgu yaparken bir yandan da temel matematiksel beceriler olan akıl yürütme, problem çözme, ilişkilendirme, iletişim ve modelleme gibi becerilerin geliştirilmesini hedef almaktadır. Bunun yanında program,öğrencilerin bağımsız düşünme, analitik düşünme, eleştirel düşünme, öz denetim gibi bireysel yetenek ve becerilerinin geliştirilmesini arzu etmektedir. Bunun içinde, program, öğrenciyi merkeze alan matematiksel kavramları ve temel becerileri keşfedici bir ortamdayapılandırabilecekleri zengin öğrenme ortamları tasarlanmasına özellikle önem vermektedir.

Matematik öğrenme süreci temel matematiksel kavramların kazanılmasından çok dahafazlasını içermektedir. Matematiksel düşünme, problem çözme, ilişkilendirme, matematiği bir iletişim dili olarak kullanabilme ve modelleme becerileri matematik öğrenme ve yapma süreçlerinin temel elemanlarıdır. Bu becerilerin, öğretmenin matematiğinin taklit edildiği, matematiksel kuralların sebeplerinin irdelenmeden ezberlendiği ortamlarda gelişmesi mümkün değildir. Bu bağlamda program matematik sınıflarını matematiğin sunulduğu değil matematiğin yapıldığı aktif öğrenme ortamlarına dönüştürülmesini hedeflemektedir.
Bu kapsamda program öğretmenlere açıklayandan çok yol göstericilik, öğrencilere ise dinleyenden daha çok sorgulayan rollü biçmektedir.Hızlı değişimlerin yaşandığı dünyamızda, tasarlanan öğretim programı ile öğrencilerimizin bugünü ve geleceği keşfetmede ihtiyaç duyacakları matematiksel bilgi,düşünme, beceri ve tutumlarını geliştirmeleri, karşılaştıkları günlük yaşam problemlerini matematiksel akıl yürütme yolları ile çözebilmeleri, matematiği günlük yaşam ve diğer disiplinlerle ilişkilendirebilmeleri hedeflenmiştir. Bunun yanında temel matematiksel becerileri gelişmiş, kendisi ve toplumu ile barışık, tarafsız düşünebilen üretken bireylerinyetiştirilmesi amaçlanmaktadır."

Kaynak: http://ttkb.meb.gov.tr/program.aspx?islem=1&kno=86

En güncel öğretim programları için Talim ve Terbiye Kurulu sitesini ziyaret ediniz. http://ttkb.meb.gov.tr/

John Forbes Nash

John Forbes Nash, 13 Haziran 1928’de Batı Virginia, Amerika’da dünyaya geldi. Oğluyla aynı adı taşıyan baba John Nash, Teksas A&M Üniversitesi mezunu bir elektrik mühendisi, annesi Margaret Virginia Martin ise bir Latince ve İngilizce öğretmeniydi, Batı Virginia Üniversitesi mezunuydu. 16 Kasım 1930’da kız kardeşi Martha doğdu. İlkokuldan önce anaokuluna kaydolan Nash, henüz çocukken Compton’s Picture Encyclopedia adlı resimli ansiklopediyi okuyor ve birçok şey öğreniyordu. Time Dergisi de ilgisini çekiyordu. Mutlu bir çocukluk geçirdi.

12 yaşındayken evde kendi kendine deneyler yapmaya başladı. O zamanlarda da insanlarla çalışmayı değil, kendi kendine olmayı sevdiği belliydi. Kız kardeşi normal bir çocuktu ancak Nash diğer çocuklardan çok farklıydı, onların oyunları, şakaları Nash’e garip geliyordu, kısa sürede kendini herkesden soyutlamıştı. Annesi ve babası, Nash’in kitap merakını gördükleri için ona bir yetişkin gibi davranmaya, eğitimini teşvik etmeye başladılar. Nash’in matematik sevdasını ortaya çıkaran eser, lise yıllarında okuduğu, E.T. Bell’in “Men of Mathematics” adlı kitabı oldu. Lisede okuduğu sırada Bluefield College adlı üniversiteden dersler almaya başladı. Liseyi bitirdikten sonra Westinghouse bursuyla Carnegie Institute of Technology adlı üniversiteye kaydoldu, bölümü ise kimya mühendisliğiydi. Ancak Nash bu bölümden ayrılarak kimya bölümüne, daha sonra da matematiğe geçti. 1948 yılında hem lisans, hem de master derecesini aldı. Mezun olduktan sonra bir donanma projesi üzerinde çalışmaya başladı.

Nash bir süre sonra “Denkleştirme Kuramı” üzerine çalışmak amacıyla Princeton Üniversitesi’ne gitti. Hem Princeton’dan hem de Harvard Üniversitesi’nden teklif gelmişti ancak ailesinin yaşadığı yer olan Bluefield’a yakınlığı ve akademisyenlerinin Nash’e gösterdiği ilgi sayesinde, Princeton’a gitmeyi tercih etti. 1950 yılında doktorasını buradan aldı. Doktora tezi, daha sonra “Nash Dengesi” adını taşıyacak olan, “Oyun Teorisi”nin en önemli parçalarından olan bir çalışmaydı. Bu çalışması 3 makaleyi beraberinde getirdi; “Equilibrium Points in N-person Games” (1950), “The Bargaining Problem” (1950) ve “Two-person Cooperative Games” (1953). Ayrıca cebirsel geometri alanında önemli çalışmalar yaptı. 1951’de Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) öğretmenlik yapmaya başladı. 1959’da bu görevinden istifa etti.1998 tarihli John Nash biyografisi “A Beautiful Mind”, Nash’in homoseksüel ilişkilerinden bahsediyordu. Üniversite yıllarından itibaren bunu saklamamıştı ve çevresi tarafından hor görülmemişti. Kitabın yazarı, Nash’in üniversitedeki erkek arkadaşlarıyla toplantı odasında öpüştüklerini ve bu tip davranışlardan çekinmediğini anlatıyordu. Ancak üniversite sonrası devlet işlerinde çalışırken bu durumu kabul görmemişti, hatta “uygunsuz davranış” nedeniyle tutuklanmış ve işinden kovulmuştu. Eşi Alicia’yla yapılan bir röportajda Alicia, Nash’in homoseksüel ya da biseksüel olmadığını söylemişti ancak Nash bunu hiçbir zaman açık bir şekilde reddetmedi.

Nash, 1958 yılında şizorfeni belirtileri göstermeye başladı. Ancak Princeton’da geçirdiği 4 yıl boyunca (1945 – 1949) kayıtlarda yalnız yaşadığı görünse de, bir oda arkadaşının olduğunu düşünüyordu. 1959 yılında yatırıldığı hastanede kendine güvensizlik, depresyon ve paranoyak şizofreni tanıları kondu. Paris ve Cenevre’de bir süre yaşadıktan sonra 1960’ta Princeton’a geri döndü, 1970’e kadar birçok kez hastaneye yattı. Bu yıllarda ilaç tedavisini kesmeye karar verdi. Biyografisinin yazarı Sylvia Nasar’a göre yavaş yavaş iyileşmeye başladı, bu süreçte eşi de ona büyük destek verdi. Nash, çalışmalarının karşılığını almaya 1978 yılında başladı. Bu yıl “John Von Neumann Teori Ödülü”nü, 1994’te ekonomi dalında Nobel Ödülü’nü, 1999’da “Leroy P. Steele Ödülü”nü aldı.2001 yapımı “A Beautiful Mind” (Akıl Oyunları) adlı film, John Nash’in hayatından esinlenilerek yapıldı ve film 4 Akademi Ödülü kazandı. Senaryo, aynı adlı biyografi üzerine yazılmıştı. Ancak bu biyografi ve Nash’in gerçek hayatı arasında örtüşmezlikler vardı.

Massachusetts Institute of Technology’de, El Salvador’lu bir fizik öğrencisi olan Alicia Lopez-Harrison de Lardé ile tanıştı. İkili Şubat 1957’de evlendi. 1959 yılında eşi Nash’i şizofreni tedavisi için akıl hastanesine yatırdı. Bu olaydan hemen sonra oğulları John Charles Martin dünyaya geldi ancak 1 yıl kadar ismi konulmadı çünkü Alicia, eşinin de bu konuda bir fikir vermesini istemişti. John Martin de babası gibi bir matematikçi oldu ve sonraları ona da şizofreni teşhisi kondu. Nash, Eleanor Stier’den 19 Haziran 1953 doğumlu bir çocuğa daha sahipti ancak ne annesiyle ne de çocuğuyla yakın ilgisi oldu. Alicia Lopez- John Nash çifti 1963’te boşandı ve 1970’te tekrar biraraya geldi. Bu tarihten itibaren darılıp barışan çift, kendileri hakkında “aynı çatı altındaki iki yabancı” benzetmesini yapmıştı. Nash 1994’te Nobel Ödülü’nü kazandıktan sonra aralarını düzelttiler ve 1 Haziran 2001’de tekrar evlendiler.Nash, 1945 ve 1996 yılları arasında 23 bilimsel çalışma yayınladı, ayrıca “Essays on Game Theory” (1996) ve “The Essential John Nash” isimli kitapları yazdı. Aynı zamanda “Hex” ve “So Long Sucker” adlı 2 popüler oyunu da üretti.
| Devamı... 0 yorum

Benoit Mandelbrot'un Hayatı

Benoit B.  Mandelbrot  (1924 20 Kasım - 14 Ekim 2010) Polonya doğumlu bir Fransız matematikçidir. Özellikle matematiği bir "sanat olarak etiketlemiş olan fraktal geometrisi alanı ile bilinir. Fraktal geometri alanına katkısı ve doğada "pürüzlülük ve öz-benzerlik " alanlarında çeşitli çalışmaları vardır. Mandelbrot, İkinci Polonya Cumhuriyeti sırasında Varşova'da 1924 yılında Yahudi bir ailede doğdu. Annesi doktor, babası giysi ticareti ile meşguldü. Amcasının yardımlarıyla ilk eğitimini tamamladı. 1936'da çocukken Mandelbrot'un ailesi Polonya'nın Varşova kentinden Fransa'ya göç etti . Eğitimi için, Bribi-la-Gaillarde Hahamı Haham David Feuerwerker tarafından çalışmalarına devam etmesi için ona yardım edildi. II. Dünya Savaşı sona erdikten sonra , Mandelbrot matematik eğitimi aldı.
1944'te Mandelbrot Paris'e döndü , Lyon'daki Lycée du Parc'da eğitim gördü ve 1945'ten 1947'ye kadar Gaston Julia ve Paul Lévy altında çalıştığı École Polytechnique'e katıldı. 1947'den 1949'a kadar California Teknoloji Enstitüsü'nde eğitim gördü ve burada havacılık alanında yüksek lisans yaptı. Paris Üniversitesi'nde 1952 yılında, Matematik Bilimleri alanında doktora derecesini elde etti. Kariyerinin çoğunu ABD ve Fransa'da çifte vatandaşlıkla geçirdi. 1949'dan 1958'e kadar Mandelbrot, Centre National de la Recherche Scientifique'de çalıştı. 1955 yılında Aliette Kagan ile evlendi. Uluslararası Genetik Epistemoloji Merkezi'nde Jean Piaget ile işbirliği yapmak için Cenevre'ye taşındı. Daha onra Université Lille Nord de France çalışmaya başladı. 1958'de büyük bilgisayar şirketi olan IBM'de 35 yıllık kariyerine başladı ve burada IBM üyesi oldu ve aynı zamanda periyodik olarak Harvard Üniversitesi'nde ders verdi.


1951'den itibaren Mandelbrot problemler üzerinde çalıştı ve sadece matematikte değil, bilgi teorisi , ekonomi ve akışkanlar dinamiği gibi uygulamalı alanlarda yayınladı . Harvard'da, ABD emtia piyasalarını pamuk vadeli işlemleriyle ilgili çalışmasının yayınlanmasının ardından ekonomi ve uygulamalı bilimler alanındaki dersleri yönetti. IBM'in veri ve bilgisayarlarına erişimi nedeniyle Mandelbrot, 1980'de Mandelbrot Setini keşfetmesine yol açan fraktal geometri alanında çalışmaları yaptı ve fraktal görüntüleri oluşturmak ve görüntülemek için bilgisayar yazılım ve grafiklerini kullandı. Görsel karmaşıklığın basit kurallardan nasıl oluşturulabileceğini gösterdi. Tipik olarak "kaba" olarak kabul edilen şeylerin, bulutlar veya kıyı şeritleri gibi bir "karışıklık" veya "kaotik" olduğunu, aslında bir "düzen içinde" olduğunu çalışmalarıyla gösterdi. Matematik ve geometri merkezli araştırma kariyeri; istatistiksel fizik, meteoroloji, hidroloji, jeomorfoloji, anatomi, taksonomi, nöroloji, dilbilim, bilişim teknolojisi, bilgisayar grafikleri, ekonomi, jeoloji, tıp, fiziksel kozmoloji, mühendislik, kaos teorisi, ekonofizik, metalurji ve sosyal bilimler gibi çok farklı yeni alanlarda da sürdü.


Mandelbrot, finansal piyasaları , yoğunlaşma ve uzun menzilli bağımlılıkla karakterize edilen "vahşi rastgelelik" (wild randomness) örneğini çalışmalarında gösterdi. Finansal dalgalanmaları modellemek için birkaç özgün yaklaşım geliştirdi. İlk çalışmalarında, finansal piyasalardaki fiyat değişikliklerinin bir Gauss dağılımını takip etmediğini , bunun yerine sonsuz varyansa sahip Lévy istikrarlı dağılımlarına sahip olduğunu buldu. Örneğin, pamuk fiyatlarının α parametresi ile bir Lévy istikrarlı dağılımını takip ettiğini buldu. Gauss dağılımında olduğu gibi 2 yerine 1.7'ye eşittir. "Kararlı" dağılımlar, rastgele bir değişkenin birçok örneğinin toplamının aynı dağıtımı takip ettiği, ancak daha büyük bir ölçek parametresi ile özelliğe sahip olduğunu ifade etti.



Mandelbrot, matematiksel fikirlerini kozmolojide işe koydu. 1974 yılında Olbers paradoksunun ("karanlık gece gökyüzü") yeni bir açıklamasını sunarak fraktal teorinin sonuçlarını paradoksun yeterli, ama gerekli olmayan bir çözümü olarak göstererek fraktalların kullanım alanlarına örnekler sundu. Harvard Üniversitesi'nde misafir profesör olarak görev yapan Mandelbrot, Fransız matematikçi Gaston Julia (ö. 1978) tarafından yazılan Journal de Mathématiques Pures et Appliquees isimli 199 sayfalık bir makale dikkatini çekti ve bu alanda "Julia setleri" denilen "karmaşık düzlemin belirli dönüşümleri altında değişmeyen fraktalları" incelemeye başladı.


Gaston Julia ve Pierre Fatou'nun daha önceki çalışmalarına dayanan Mandelbrot, Julia setlerinin görüntülerini çizmek için bilgisayar kullandı. 1975'te Mandelbrot , bu yapıları tanımlamak için fraktal terimini icat etti ve öncü fikirlerini yayınladı. Mandelbrot, kırık veya paramparça cam olarak tanımlanan Latince "fractus" kelimesinden türetildiği şekliyle "fraktal" terimini bu çalışmalarında kullanmıştır. Julia setlerinin topolojisini araştırırken, 1979'da kendi ismiyle tanıttığı Mandelbrot setini akademik dünyaya kazandırdı. Bu etkili çalışma, fraktalları profesyonel ve popüler matematiğin ana akımı haline getirdi. Bilim yazarı Arthur C. Clarke, bu başarılı çalışmayı şu sözleriyle ifade etmiştir. "Mandelbrot seti gerçekten de tüm matematik tarihinin en şaşırtıcı keşiflerinden biridir. Böyle inanılmaz derecede basit bir denklemin tam anlamıyla sonsuz karmaşıklık görüntüleri üretebileceğini kim hayal edebilirdi?"


Yeni geliştirilen IBM bilgisayarlarını kullanarak, Mandelbrot grafik bilgisayar kodu ve yazılımları sayesinde; "doğayı ve insan vücudunu anımsatan formları olan psychedelic sanatının çılgınca coşkusu" olarak nitelendirdiği görüntüleri kullanarak, fraktal görüntüler oluşturmayı başardı. 1982'de Mandelbrot, Fraktal Doğa Geometrisi'ndeki fikirlerini genişletti ve güncelledi. Daha sonra Fraktaller: Form, Şans ve Boyut' isimli kitabı yayınladı. Mandelbrot 2006'da Légion d'honneur için kabul konuşması sırasında Mandelbrot setinden bahsetti.


Bilgisayar bilimcisi ve fizikçi Stephen Wolfram'a göre, kitap Mandelbrot için "ciddi matematiğin ışığını zorlukla eşdeğer gören alanlara oldukça basit bir matematik uygulaması" betimlemesi yapıldı. Wolfram, bu yeni araştırmanın sonucunda artık "gezici bir bilim adamı" olmadığını ve daha sonra ona "fraktalların babası" adını verdi.



Kariyerinin sonuna doğru Yale Üniversitesi'nde Matematiksel Bilimleri Sterling Profesörü olarak görev yaptı. Yale tarihinin en yaşlı profesörlüğünü yapanlardan biri oldu. Mandelbrot ayrıca Kuzeybatı Pasifik Ulusal Laboratuarı , Lille Nord de France Üniversitesi , İleri Araştırmalar Enstitüsü ve Centre Ulusal de la Recherche Scientifique'te görev almıştır . Kariyeri boyunca 15'in üzerinde fahri doktora aldı ve birçok bilim dergisinin yanı sıra sayısız ödül kazandı. Otobiyografisi Fraktalist: Bilimsel Maverick'in Anıları ölümünden sonra 2012'de yayınlandı.


Mandelbrot, 85 yaşında Fransa'da bir bakımevinde pankreas kanseri sebebiyle öldü. Mandelbrot'un ölümü sonrasında Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy , Mandelbrot'un "önceden düşünülmüş kavramları yenilikten ve paramparça etmekten asla kaçınmayan güçlü, özgün bir zihne sahip olduğunu söyledi.

2010 yılında TED İdeas konferanslarında Mandelbrot Setleri ve Fraktallar hakkında bir konuşma yapmıştır.



TED Konuşma Metni (Şubat-2010, Translated by Faruk C.SENDAN, Reviewed by Yasin Alp Aluç)

00:00 Çok teşekkür ederim. Oturduğum için lütfen beni affedin; ben çok yaşlıyım.  Aslında, sizinle konuşacağım başlık belli bir açıdan oldukça özgün çünkü çok eski. Pürüz ezelden, ezelden beri insan hayatının bir parçası. Ve antik dönem yazarları bunun hakkında yazmışlar. Oldukça kontrol edilemez gibiydi. Ve belli bir açıdan, arşırı derecede karmaşık görünüyordu, Kargaşa içinde kargaşa içinde başka bir kargaşa. Birçok çeşit kargaşa vardır. Aslında, şimdi, tamamen şans eseri, bu çeşit bir karmaşıklığın incelendiği bir çalışmaya yıllar önce dahil oldum. Ve tam bir şaşkınlıkla, izler buldum -- çok güçlü izler olduğunu söylemeliyim -- o pürüzdeki düzenle ilgili. Ve aslında bugün, size bunun ne anlama geldiğini gösteren birkaç örneği sunmak istiyorum. Pürüz sözcüğünü düzensizliğe tercih ediyorum çünkü düzensizlik -- uzun zamanlar önceki geçliğimde Latince öğrenmiş olan bana göre düzenin tam tersi anlamına gelir. Ama aslında öyle değil. Düzen, pürüzün zıttıdır çünkü dünyanın temel görünümü çok pürüzlüdür.

01:26 Şimdi size birkaç nesne göstermeme izin verin. Bunlardan bazıları yapay. Diğerleri, belli açılardan, çok gerçek. Şimdi, bu gerçek olan. Bu karnıbahar. Şimdi neden size çok bayağı ve antik bir sebze olan karnıbaharı gösteriyorum? Çünkü eski ve antik belki de sebze, hem çok karmaşık ve hem de çok basit ikisi de aynı anda. Tartmaya kalkarsanız, tartması çok kolay tabi ki. Ve yediğiniz zaman kilosu önemlidir. Ama yüzeyini ölçmeye kalktığınızı düşünün. Aslında, çok ilginç. Keskin bir bıçakla karnıbaharın çiçeklerinden birini keserseniz, ve kestiğiniz parçalara ayrı ayrı bakarsanız, bütün bir karnıbaharı, ama ufak boyutta olduğunu düşünürsünüz. Ve yine kestiğinizde, yine, yine, yine, yine, yine, yine, yine, yine. Ve yine ufak karnıbaharlarınız olur. Aslında insanoğlunun deneyimi her zaman her parçası bütününe benzeyen ama sadece daha ufağı olan bu özgün özelliğe sahip bazı şekiller olmuştur. Peki, insanlık bununla ilgili ne yaptı? Çok, çok az.

02:42 Peki ben aslında bu sorunla ilgili çalışırken ne yaptım ve oldukça şaşırtıcı şeyler buldum. Birinin pürüzü bir sayıyla bir sayıyla ölçebileceğini buldum. 2.3, 1.2 ve bazen çok daha fazla. Bir gün, bir arkadaşım, bana takılmak için, bir resim getirdi ve dedi ki; "Bu eğrinin pürüz değeri kaçtır?" Ben de ona "Aslında, 1.5'den çok az ufak." dedim. Ve 1.48'di. Şimdi, hiç zaman almadı. Bu tarz şeylere o kadar uzun zamandır bakıyorum ki. Aslında bu sayılar, yüzeylerdeki pürüzü ifade eden sayılardır. Hemen söylemeliyim ki bu yüzeyler tamamen yapay. Bir bilgisayarda yapıldılar. Ve girdi olarak sadece bir sayı var. Ve o sayı da pürüz değeri. Ve aslında soldakinde, birçok yeryüzünün pürüz değerini aldım. Sağdakine, daha yüksek bir pürüz değeri aldım. Bu nedenle göz, bir süre sonra, bu ikisini çok iyi ayırt edebiliyor.

03:46 İnsanlık pürüzü ölçmeyi öğrenmesi gerekiyordu. Bu çok pürüzlü ve bu da pürüzsüz denebilir ve mükemmel pürüzsüz bir yüzey. Çok az şey çok düzgündür. Ve şimdi eğer siz karnıbaharın yüzeyi ne kadardır diye bir soru soracak olursanız... Aslında, ölçer ve ölçer ve ölçersiniz. Çok ufak boyutlara doğru inerek yaklaştığınız her seferinde ölçümleriniz daha da büyük olacak. Buradaki göllerin sahil uzunluğu nedir? Daha yakından ölçtükçe, daha uzun olur. Sahil şeridi uzunluğu kavramı, çok doğal görünmesine ve birçok durumda kullanılmasına rağmen, aslında, tamamen uydurmadır; böyle birşey yoktur. Bunu farklı yapmalısınız.

04:27 Bunları bilmenin ne faydası var? Aslında, yeteri derecede şaşırtıcı ki birçok şekilde iyi tarafı var. Başlamak gerekirse, bir çeşit benim keşfim olan yapay yeryüzü şekilleri sinemalarda her zaman kullanılıyor. Uzakta dağlar görüyoruz. Dağlar olabilir, ama benim canlandırdığım denklemler de olabilir. Şimdi yapması çok kolay. Zamanında çok vakit harcayan bir şeydi, ama şimdi hiçbir şey. Şimdi şuna bir bakın. Bu gerçek bir akciğer. Aslında akciğerler çok garip şeylerdir. Şunu ele alırsanız, bilirsiniz aslında ağırlıkları çok azdır. Bir akciğerin kapladığı hacim de çok ufaktır. Peki ya akciğerin yüzeyi? Anatomi uzmanları bununla ilgili oldukça çok tartışıyorlar. Bazıları normal bir erkek bireyin akciğeri bir basket sahasının yüzeyi kadar olduğunu söylüyor. Ve diğerleri de, hayır, beş basketbol sahası diyor. Muazzam anlaşmazlıklar. Neden böyle peki? Çünkü, aslında akciğerin yüzölçümü çok eğreti tanımlanmış bir şey. Bronşlar dallanır, dallanır, dallanır. Ve dallanmaları durur bir nedenden ötürü değil de fiziksel kısıtlar nedeniyle, ciğerde bulunan mukus nedeniyle. Aslında olan şey şudur ki çok büyük bir akciğeriniz var, ama eğer dallanır ve dallanırsa, bir balinanın, bir insanın ve ufak bir kemirgen için aynı mesafelere kadar iner.

05:54 Peki, bunun ne gibi bir faydası var? Aslında, yeteri kadar şaşırtıcı, yeteri kadar inanılmaz olan anatomi uzmanları çok yakın zamana kadar akciğerin yapısına ilişkin çok cılız fikirleri vardı. Ve sanırım benim matematiğimin, oldukça şaşırtıcı bir şekilde, akciğer hastalıkları ve de böbrek hastalıklarıyla, herhangi bir geometrisi olmayan bütün bu dallanma sistemleriyle, ilgili araştırma yapan cerrahlara büyük bir yardımı dokundu. Aslında, kendimi, başka bir ifadeyle, geometrisi olmayan şeylerin geometrisini inşa ederken buldum. Ve bunun da şaşırtıcı tarafı da genellikle, bu geometrinin kurallarının çok kısa olmasıdır. Bu kadar uzunlukta bir denkleminiz var. Denklemi birçok kez tekrar ediyorsunuz. Bazen tekrar ederek, yine, yine, yine. Aynı tekrar. Ve sonunda böyle şeylerle karşılaşıyorsunuz.

06:46 Bu bulut tamamen, yüzde 100 yapay. Aslında, 99.9. Ve doğal olan tek tarafı, bir sayı, doğadan alınan, bulutun pürüz katsayısı. Çok dengesiz, çok değişken, çok karmaşık birşey olan bulutun arkasında basit bir kural olmalı. Aslında bu basit kural bulutların açıklaması değildir. Bulut kahinleri bunun iyi yönlerden faydalanmalıydı. Bu resimlerin ne kadar ileri düzeyde olduğunu bilmiyorum, çok eskiler. Ben bununla çok ilgilenmiştim, ama sonra dikkatimi başka bir olaya çevirdim.

07:26 Aslında, oldukça ilgi çekici başka bir şey daha. Birçok insan tarafından takdir edilmemiş, matematik tarihindeki sarsıcı olaylardan bir tanesi yaklaşık olarak 130 yıl önce meydana geldi, 145 yıl önce. Matematikçiler var olmayan şekilleri yaratmaya başladılar. Matematikçiler, bir şekilde doğanın bilmediği şeyleri keşfedebilecek durumda olduklarından kendilerini övmeye başladılar. Bilhassa, düzlemi dolduran eğriler gibi şeyler keşfedebildiler. Eğri bir eğridir, düzlem ise düzlem, ve ikisi karıştırılamaz. Aslında karışır. Peano adında bir adam bu çeşit eğriler tanlımıyordu ve olağandışı bir ilgi konusu oldu. Çok önemliydi, ama daha çok dikkat çekiciydi çünkü bir şekilde zinciri kırdı, bir yanda gerçeklerden gelen diğer yanda ise bir insandan gelen saf zihinsel yeni matematik arasındaki ayrışma. Aslında, uzun zamandır sade insan aklının bile rahatlıkla görebildiği bir şeyi görmüş ve işaret ediyor olmamdan dolayı üzülüyordum. Ve burada size bir şey takdim edeceğim, düzlem-dolduran eğri nehirleri kümesi. Ve aslında, kendine doğru bir hikaye. Aslında 1875 ve 1925 arasındaki matematiğin dünyadan kopmaya hazırlandığı olağandışı bir dönemdi. Ve ben çocuk ve öğrenciyken örnek olarak kullanılan nesneler, görünen gerçeklik ile matematik arasındaki bağın kopması -- bu nesneler, ben bunları tamamen altüst ettim. Onları doğanın karmaşıklığının bazı özelliklerini tanımlamak için kullandım.

09:14 Evet, Hausdorff adında bir kişi 1919 yılında matematiksel şakadan başka bir şey olmayan bir sayı ortaya çıkardı. Ve ben de bu sayının pürüz için iyi bir ölçüm olduğunu buldum. Matematikteki arkadaşlarıma ilk söylediğimde "Saçmalama. Sadece [saçma] bir şey." dediler. Aslında saçmalamamıştım. Büyük ressam Hokusai bunu çok iyi biliyordu. Yerdeki şeyler yosun. Matematiği bilmiyordu; daha matematik de yoktu. Ve batı ile hiçbir bağlantısı olmayan bir Japondu. Bu kadar uzun süre resim çizmenin fraktal bir tarafı olmuştu. Bu konu hakkında uzunca bir süre konuşabilirim. Eiffel Kulesi'nin fraktal bir yanı var. Ve Bay Eiffel'in bu kule ile ilgili yazığı kitabı okudum. Ve ne kadar çok anladığı hayret vericiydi.

09:57 Bu çok karmaşık, karmaşık, karmaşık; Brownian döngüsü. Kariyerimin ortasında bir zamanda bir gün karar verdim, o kadar çok iş ile meşguldum ki kendimi test etmeye karar verdim. Herkesin uzun zamandır bakıyor olduğu bir şeye bakarak çarpıcı bir şekilde yeni bir şeyler bulabilecek miydim? Aslında, Brownian hareketleri adı verilen şunlara baktım -- sadece etrafında dolanıyor. Bir süre onunla oynadım ve başlangıç noktasına dönmesini sağladım. Sonra da asistanıma, ""Bir şey göremiyorum. Görselleştirebilir misin?" diye sordum O da yaptı, yani içine her şeyi koydu. Dedi ki: "Evet, böyle bir şey çıktı..." Ben de "Dur! Dur! Dur! Bir ada görüyorum." dedim. Ve inanılmaz! Aslında Brownian hareketinin pürüz değeri iki civarında olduğunda başladığı noktaya geri dönüyor. Ben 1.33 civarında ölçtüm. Tekrar, tekrar, tekrar. Uzun ölçümler, büyük Brownian hareketleri, 1.33. Matematiksel sorun: nasıl ispatlanacak? Arkadaşlarımın 20 yılını aldı. Onlardan üçünün eksik ispatları vardı. Bir araya geldiler ve hep birlikte ispatı buldular. Böylelikle matematikte büyük ödülleri [Fields Ödülleri] aldılar. Gördüğüm ama ispat edemediğim şeyleri ispat ettikleri için ödül alan 3 kişiden biri.

11:22 Şimdi herkes bana zaman zaman bir noktayı soruyor, "Nasıl başladı? Bu garip alana seni çeken neydi?" Aynı zamanda beni çeken başka neler vardı, makine mühendisi, coğrafyacı ve matematikçi vs. ve fizikçi? Aslında, garip bir şekilde borsa fiyatları inceleyerek başladım. Ve dolayısıyla burada teorim vardı, hakkında kitaplar yazdım, Finansal fiyat artışları. Solda uzun vadedeki veriyi görüyorsunuz. Sağ üstte, çok da moda olan bir teori görüyorsunuz. Çok kolaydı ve çok hızlı bir şekilde hakkında birçok kitap yazabilirsiniz. Bununla ilgili binlerce kitap var. Şimdi onu gerçek fiyat artışları ile karşılaştıralım. Ve gerçek fiyat artışları nerede? Aslında, bu diğer çizgiler gerçek fiyat artışlarını içeriyor ve benim yaptığım sahtekarlıklardan biriydi. Yani buradaki fikir kişi -- nasıl dersiniz? -- fiyat dalgalanmalarını modellemeliydi. Ve yaklaşık 50 yıl önce gayet iyi gidiyordu. 50 yıl boyunca insanlar beni bir şekilde küçümsediler çünkü onlar bunu çok çok kolay bir biçimde yapabiliyorlardı. Ama size söyliyeyim, bu noktada, insanlar beni dinlediler. Bu iki doğru ortalamadır. Standard & Poor, mavi olan. Ve en büyük beş süreksizlikler çıkarıldığında kırmızı olan Standard & Poor'unki. Aslında süreksizlikler bir nüanstır. Bu nedenle fiyat çalışmasında, bir kenara bırakılırlar. "Aslında, işin aktörleri. Ve burada geride kalana ilişkin ufak bir duyarsızlık sözkonusu. İşin aktörleri" Bu resimdeki beş aktör diğer bütün her şey kadar önemli. Başka bir deyişle, kenara bırakacağımız şeyler işin aktörleri değil. Bu işin aslı, asıl sorun. Eğer bunlarda ustalaşırsanız, fiyatta ustalaşırsınız.. Eğer bunlarda ustalaşamazsanız, ufak dalgalanmalarda yapabildiğiniz kadar ustalaşırsınız, ama o da önemli değil. Aslında, eğriler buradaki gibi olmalıdır.

13:25 Şimdi, ismimle alakalı küme olan son şeye geliyorum. Bu bir şekilde benim hayat hikayemdir. Ergenliğim Almanya'nın Fransa işgali sırasında geçti. Birkaç gün ya da hafta içinde kaybolacağımı düşünürken, büyük hayallerim vardı. Ve savaştan sonra, tekrar amcamı gördüm. Amcam çok ünlü bir matematikçiydi ve bana dedi ki, "Bak, benim 25 yıldır çözemediğim bir problem var, ve kimse çözemez. [Gaston] Julia ve [Pierre] Fatou adında adamların yapıları var. Sen de yeni bir şeyler, herhangi bir şey bulabilirsen kariyerini sağlama almış olursun." Çok basit. Ve ben de baktım, ve bende önce denemiş binlerce insan gibi hiçbir şey bulamadım.

14:15 Ama sonra bilgisayar geldi. Ve ben de bilgisayarı matematikteki yeni problemlere değil ama eski problemlere uygulamaya karar verdim --bunun gibi kıpır kıpır değil. Ve bir doğru üzerindeki noktalar olan gerçel sayılardan başladım, düzlem üzerindeki sayılara kadar sanal, karmaşık sayılara kadar ve bu da birinin yapması gereken şeydi. Ve bu şekil ortaya çıktı. Bu şeklin son derece olağan dışı bir karmaşıklığı var. Denklem orada gizli, z, z kare artı c'ye gidiyor. Çok basit, çok kuru. Bir o kadar da yavan Kolu bir kere çevirin, iki kere, iki kere, mucizeler ortaya çıkıyor. Demek istiyorum ki bu ortaya çıkıyor. Bunları açıkalamak istemiyorum. Bu ortaya çıkıyor. Bu ortaya çıkıyor. Çok karmaşık, çok uyumlu ve çok güzel şekiller. Bu yine, yine, yine, tekrar ederek oluşuyor. Ve, bu adaların, aslına büyük parça ile az çok aynı şey olduğunu bulmuş olmam benim başlıca buluşlarımdan. Ve ardından şunları, her tarafta olağandışı barok dekorasyonları görüyorsunuz. Bütün onların hepsi neyi var neyi yok sadece şu 5 sembolden oluşan şu küçük denklemden meydana geliyor. Ve ardından bu. Renk iki sebepten eklendi. İlk önce, çünkü bu şekiller o kadar çok karmaşıktır ki, kişi sayılardan bir anlam çıkaramaz. Ve onların grafiğini çıktı alacaksanız, bir çeşit düzen seçmeniz gerek. Ve bu yüzden benim ilkem her zaman şekilleri farklı renklerle sunmak olmuştur çünkü bazı renklendirmeler neyin aslında ne olduğunu ve olmadığını vurgulayabilir. Bu çok karmaşık.

16:00 1990 yılında, üniversiteden ödül kabul etmek için Birleşik Krallık, Cambridge'deydim. Ve üç gün sonra, bir pilot arazinin üstünde uçuyormuş ve şu şeyi buluyor. Peki bu nereden geldi? Bariz bir şekilde, uzaylılardan. Aslında, Cambridge'deki bir gazete bu "keşif" ile ilgili bir makale yayınlamıştı ve bir sonraki gün "Çok büyük boyutta bir Mandelbrot kümesi" diyen 5.000 mektup aldılar.

16:29 Evet, bitirmeme izin verin. Buradaki şekil sadece matematiksel bir çalışma sonucunda ortaya çıktı. Esrarengiz harikalar sonu olmayan tekrarlar sonucunda basit kurallardan türer.

Fraktal Geometrinin Tarihçesi

Her şey, Benoit Mandelbrot’un kafasında oluşan ve aslında basit gibi görünen bir soru ile başladı: İngiltere’nin kıyı uzunluğu ne kadardır? Yanıtı bulmak için yapılabilecek ilk şey, ölçeği belli bir harita bulduktan sonra, buradan kıyı şeridinin uzunluğunu, sözgelimi bir iple ölçmek ve sonucu haritanın ölçeğiyle çarparak, kıyı uzunluğunu hesaplamak olabilir. Peki, kıyı şeridinin uzunluğu ‘gerçekte’ ne kadardır? Kıyı şeridinin uçaktan çekilmiş bir dizi fotoğrafı ile daha doğru bir ölçüm yapabilirsiniz; şüphesiz bu değer, harita üzerinde hesaplanandan biraz daha büyük çıkacaktır. Biraz daha ileri gidip, tüm kıyıyı adım adım ölçtüğünüzü düşünelim; bu durumda ne kadarlık bir uzunluk hesaplayabilirsiniz? Peki ya tüm uzunluğu milimetrik bir cetvelle ölçebildiğinizi düşünün; hatta moleküler boyulara kadar uzanan hassas bir uzunluk ölçümü yapabildiğinizi… Sonuçta, ölçümlerinizi hassaslaştırdıkça, kıyı uzunluğunun sonsuza gittiğini farkedeceksiniz. Sonlu bir kara parçasının sınırları, aslında sonsuz uzunluktadır! Bu basit ve çarpıcı sonuç, Benoit Mandelbrot gibi bir matematikçinin elinde, ‘fraktal geometri’ dediğimiz yeni bir matematik dalının temellerinin atılmasını sağladı.

Mandelbrot, tabiattaki biçimlerin matematiğini keşfeden ve buna latince ‘kırıklı’ anlamına gelen ‘fractus’ sözünden türettiği ‘fractal’ adını veren kişidir. Kendisinin tanımladığı (yahut kendi ifadesiyle, keşfettiği) ünlü ‘Mandelbrot Kümesi’, belki de dünyanın en meşhur geometrik şekillerinden birisidir. Mandelbrot aslında fraktal dünyanın ilk kaşifi değildir. Ondan neredeyse bir yüzyıl kadar önce matematikçi Gaston Julia, 1. DÜnya Savaşında yaralanmasının ardından hastanede geçirdiği uzun ve acılı günlerde, bu gün Julia kümesi olarak bildiğimiz ilk fraktal geometrik kumeyi tanımlamıştır.Elbette Julia, defalarca tekrarlayan işlemleri hızlıca gerçekleştirebilen bigisayarların icadından yıllar önce, kuramsal olarak keşfettiği bu geometrik biçimi tam olarak görme şansına sahip değildi. Defterlerinin arkasına yaptığı bir kaç çizimle fraktal geomtrinin ilk esaslarını ortaya koymuş, fakat bu yeni geometrinin harika dünyasına tam olarak tanıklık edemeden bu dünyadan ayrılmıştı. Yıllar sonra Mandelbrot’un, Julia kümesinin de türetilebildiği ana fraktal biçim olan o meşhur Mandelbrot Kümesi’ni keşfi de zaten bilgisayarların bu gün bildiğimiz şekliyle kullanıma girmesi sonucu mümkün oldu. Çünkü fraktal geometri milyonlarca kez tekrarlanan işlemlerle elde edilebilen çok karmaşık geometrik biçimlerden oluşur ve bunları elle yapmanın imkansızlığı ancak bilgisayarlar hayatımıza girdikten sonra anlaşılabilmiştir. (Bkz. Gündelik hayattan Fraktal Geometriye örnekler ve uygulamalar)

Fraktal geometri, bildiğimiz Euklid (Öklid) geometrisinden oldukça farklıdır. Euklid geometrisi, okullarda okuduğumuz, üniversite sınavlarında karşımıza çıkan sıfır, bir iki ve üç boyutlu geometrik şekillerle ilgilenir. Bu şekillerin genellikle gerek dünyada tam olarak bir kaşılıkları yoktur ve çoğunlukla idealleştirmelerden ibarettirler (gerçek dünyada kalınıksız bir kağıt, yahut boyutsuz bir nokta görme olasılığımız yoktur).

Mandelbrot ve Kesirli Boyut
Mandelbrot’un fraktalleri ise, “kesirli” boyutlara (fractal dimensions) sahip olmaları açısından, geleneksel geometriden kökten farklı bir yapı sergiler. Matematiğe çok girmeden bunu şöyle örneklendirebiliriz: Elinizde bir sayfa kağıt olduğunu ve bunun iki boyutlu olduğunu düşünün (aslında kağıt, kalınlığı da olan üç boyutlu bir nesnedir ama, şimdilik kalınlıksız iki boyutlu bir yüzey düşünüyoruz). Kağıdı elinizde o kadar çok buruşturup sıkıştırıyorsunuz ki, artık son derece karmaşık hale gelmiş bu iki boyutlu yüzeyi ‘iki boyutlu’ olarak nitelemek gittikçe imkansızlaşıyor. Üç boyutlu olduğunu da iddia edemiyorsunuz, zira elinizdeki ne kadar buruşmuş olursa olsun, iki boyutlu bir yüzeydir aslında. Dolayısıyla, buruşma miktarı arttıkça, 2.05, 2.28, 2.4 gibi kesirli boyutlara sahip bir yüzey şekli elde etmeye başlarsınız. İşte fraktallerdeki kesirli boyut kavramı da buna benzer bir karmaşıklığın neticesinde ortaya çıkar. Aslında doğada hakim olan geometri de işte bu ‘fraktal geometri’dir…

Doğadaki biçimler gerçekten de geleneksel geometrinin bize öğrettiğinden çok farklıdır. Geleneksel (Euklid’çi) geometri daha ziyade idealize edilmiş soyutlamalardan oluşurken, tabiattaki biçimler çok daha karmaşıktırlar. Yerküreyi 6-7 kez dolaşabilecek kan damarlarını ve bir tenis kortu kadar alan kaplayan akciğer hava keseciklerini bu küçücük vücudumuza; açıldığında 2 metreyi aşkın bir uzunluğa erişen DNA molekülümüzü 100 trilyon hücremizin her birindeki bir kaç mikrometrelik (milimetrenin binde biri) çekirdeğin içine paketlenmesinin ardında, işte bu ‘fraktal’ kurallar yatmaktadır…

Fraktal özelliklere sahip bir geometrik şekli evinizde kendi başınıza elde etmenin bu gün için en kolay yolu, internette rahatlıkla bulunabilen hazır bilgisayar programlarından birisini kullanmaktır (örneğin: Fractal Explorer). Zira her ne kadar basit olursa olsun, bir ‘fraktal’ ortaya çıkarmak, matematiksel bir dizi işlem serisi (iterasyonlar) gerektirir ki, bu tekrarlayan işlem serileri, tam da bilgisayarlara göre bir iştir. Örneğin Mandelbrot Kümesi aslında, ‘karmaşık sayılar’ı da içeren ve kendi sonucunu her tekrarda ‘giriş verisi’ olarak kullanan bir iterasyon, yani tekrar tekrar hesaplama işlemidir. Bu hesaplama sonucu elde edilen kapalı noktalar kümesi, alanı sonlu, fakat kenar uzunluğu sonsuz bir küme olarak tüm fraktallerin –tabir yerindeyse- atasıdır.

Fraktallerin bir başka çarpıcı özelliği, doğada çokça rastladığımız ‘kendine benzeme’ (self similarity) özelliğidir. Herhangi bir iterasyon dizgesi ile oluşturulan bir fraktal biçim, aynı matematiksel formül çekirdeğinin defalarca üst üste tekrarlanması ile ortaya çıktığından, ana kümenin şekli, küme kenarlarının mikroskobik detaylarında dahi benzer görünüm ve biçimlerde tekrarlanır.

Fraktal ve örüntü arasındaki farklar için tıklayınız. (Bkz. Fraktal ile Örüntü arasındaki Farklar)

Yaşamdan Fraktal Geometri Örnekleri

Fraktal Geometri, bir özel geometri dalı olarak ilk ortaya çıktığı yıllardan beri araştırıcıların hızla ilgisini çeken bir bilim alanı olmaya devam ediyor. Bu ilginin en önemli nedeni, fraktallarla doğal biçimler arasındaki benzerliğin sadece görsel bir benzeşimin çok ötesinde olmasıdır aslında. Doğadaki bir çok biçimin bazı basit fraktal kurallarla kısmen yahut tamamen ifade edilebiliyor olması, bu basit kurallarla doğal biçimlere benzer yapıların bilgisayarlarca oluşturulabilmeleri, araştırıcıları bu alanın derinliklerine doğru kafa yormaya sevkediyor. Doğadaki biçimlerin oluşumlarını inceleyen morfogenez biliminin şu anda en önemli ayaklarından birisini, fraktal geometri ile doğadaki biçimler arasındaki benzerlikleri araştırarak, özellikle canlılardaki karmaşık biçim oluşumlarının şifresini çözebilme çabası oluşturmaktadır.


Fraktal geometri ayrıca fraktal analiz olarak adlandırılan yeni bir ölçüm yöntemleri dizisinin de bilim gündemine girmesini sağladı. Sadece biçimlerin değil, süreçlerin de karmaşıklıklarını ölçmek için kullanılan fraktal analiz ve dekompozisyon teknikleri, doğada karşımıza çıkan biçimlerin ve olayların karmaşıklık düzeylerini sayısal halde izleyip inceleyebilmek için bize yeni yöntemler sunmakta. Örneğin, mikroskop altında incelediğimiz, hücreler gibi doku bileşenlerinin çeşitli nedenlerle uğradıkları biçimsel değişiklikleri artık bir de “fraktal boyutlarını” hesaplayarak sayısallaştırabiliyoruz. Veya beyin aktivitesi sırasında kaydedilen elektroensefalogram (EEG) sinyallerinin benzer yöntemlerle analiz edilmesi, bize kaydedilen aktivitelerin karmaşıklık düzeyi ve altında yatan nedenler konusunda yepyeni fikirler sunuyor. Kısacası, fraktal geometri bu gün, her alanda kullanılan ve gelecekte gittikçe de gözde hale gelecek bir alan olma özelliğini koruyor.
Fraktal geometri, bildiğimiz Euklid (Öklid) geometrisinden oldukça farklıdır. Euklid geometrisi, okullarda okuduğumuz, üniversite sınavlarında karşımıza çıkan sıfır, bir iki ve üç boyutlu geometrik şekillerle ilgilenir. Bu şekillerin genellikle gerek dünyada tam olarak bir kaşılıkları yoktur ve çoğunlukla idealleştirmelerden ibarettirler (gerçek dünyada kalınıksız bir kağıt, yahut boyutsuz bir nokta görme olasılığımız yoktur).








| | | Devamı... 0 yorum

Fraktal ile örüntü arasındaki farklar

Fraktal; matematikte, çoğunlukla kendine benzeme özelliği gösteren karmaşık geometrik şekillerin ortak adıdır. Fraktallar, klasik, yani Eukleidesçi geometrideki kare , daire , küre gibi basit şekillerden çok farklıdır. Bunlar, doğadaki, Eukleidesçi geometri aracılığıyla tanımlanamayacak pek çok uzamsal açıdan düzensiz olguyu ve düzensiz biçimli tanımlama yeteneğine sahiptir. Fraktal terimi “parçalanmış” yada “kırılmış” anlamına gelen Latince “fractus” sözcüğünden türetilmiştir. İlk olarak 1975’te Polonya asıllı matematikçi Beneoit B. Mandelbrot tarafından ortaya atılan fraktal kavramı, yalnızca matematik değil fiziksel kimya, fizyoloji ve akışkanlar mekaniği gibi değişik alanlar üzerinde önemli etkiler yaratan yeni bir geometri sisteminin doğmasına yol açmıştır
Fraktalların içinde veya üzerinde oluşturulan şekiller birbirinin küçültülmüş veya büyütülmüş şekilleridir. Genellikle küçülme ve büyüme yoluyla oluşturulurlar.
Örüntü, çoğunlukla uzaysal ve geometrik karaktere sahip, iki veya üç boyutlu bir nesne olarak düşünülebilir. Diğer bir ifadeyle örüntü, ilgilenilen varlıkla ilgili gözlenebilir veya ölçülebilir bilgilere verilen isimdir. Türk Dil Kurumu'nun güncel sözlüğüne göre örüntü olay veya nesnelerin düzenli bir biçimde birbirini takip ederek gelişmesidir. Örnek verecek olursak haftanın günleri bir örüntüdür.Dokunun arasında çizgi, noktacık veya renklerin ritmik tekrarıyla oluşan görünüme denir.

Örüntü, bir nesne ve ya olay kümesindeki elemanların ardışık olarak düzenli bir biçimde birbirlerini takip ederek yenilenmesi olarak da tanımlanabilir. Basit bir örnek olarak sene içerisinde ardışık olarak gelen aylar bir örüntü oluşturur. Örüntü kavramı çok basit bir kavrammış gibi gözüksede yapay zekaya giden yol örüntülerden geçmektedir. Yüz tanıma sistemleri, optik karakter okuyucular, parmak izi tanıma sistemleri, DNA çözümleme sistemlerinde ki algoritmalar hep örüntülerden faydalanılır. İngilizce karşılığı pattern olarak geçmektedir.
Tekerlemeler de esasında birer örüntüdür. Anlamlı veya anlmasız kelimeler belli bir düzen halinde sıra ile yan yana gelerek bir bütün ifade etmektedir.
"Kelkit’ te keklikler Kesmik’ e dadanmışlar. Kelkitliler de Kesmik’ teki kekliklerin etine dadanmışlar. Kelkit’ teki keklikler Kesmik’ e dadanmayaydılar, Kelkitliler de Kesmik’ teki kekliklerin etine dadanmazlardı." 
veya
"Bir tarlaya kemeken ekmişler. Bu tarlaya iki kürkü yırtık kel kör kirpi dadanmış. Biri kürkü yırtık erkek kel kör kirpi, öteki kürkü yırtık dişi kel kör kirpi. Kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürküne; kürkü yırtık dişi kel kör kirpinin yırtık kürkünü, kürkü yırtık erkek kel kör kirpinin yırtık kürküne eklemişler." 
veya
"Sizin bacaya konmuş allı ballı kabaklı baykuşa, bizim bacaya konmuş allı ballı kabaklı baykuş demiş ki; Nasılsın allı ballı kabaklı baykuş..?" 

Bu şekilde sürekli söylenebilen tekerlemeler sözel dilde karşımıza çıkabilecek örüntü örneğidir. Aynı cümleler defalarca aynı şekilde aynı kurallı olarak devam eder gider. Bir desen, tekrar eden bir dizi veya dizidir.  Desenleri (renkler, şekiller, eylemler veya tekrar eden diğer diziler gibi) her yerde gözlemleyebilirsiniz. Binalardaki şarkılar, çizgiler ve eğrilerdeki veya hatta çeşitli öğelerin kutularının ve kavanozlarının sıralandığı markette veya bir müzikte sıralanmış notalar veya melodiler birer örüntü örneği olarak karşımıza çıkar.  Örüntü bir desen ve ya bir model olabileceği gibi bir fikir bir kavram da olabilir. Bazı desenler belli bir şeyi tekrar ede ede oluşurlar. Örneğin fayans döşeli bir zemindeki gibi sürekli tekrarlanan bir sıra ve desen bir örüntüdür. Ancak, örüntü veya desen bulmak için en yaygın yerlerden biri matematiktir. Matematik kalıpları, bir kural veya kurallara göre yinelenen dizilerdir. Matematikte kural, bir problemi hesaplamak veya çözmek için belirlenmiş bir yoldur.
Matematikte örüntü örnekleri sıklıkla görülebilir. Özellikle belli bir kurala sahip aritmetik ve geometrik diziler örüntü olarak kabul edilebilir. Kuralı belirlenmiş fonksiyonlar da bir örüntü örneğidir. Diziler içide örüntüye en güzel örnek olarak Fibonacci dizisi verilebilir. Altın Oran sabitesi de Fibonacci dizisi yardımıyla ortaya çıkmıştır.

Fibonacci dizisi sayıları 0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987, 1597, 2584, 4181, 6765, 10946, … vb. şeklinde devam eder. Dikkat edilecek olursa her sayı kendinden önce gelen iki sayının toplamı şeklinde sonsuza kadar gider.(Bkz. Altın Oran)

Aritmetik diziler de birer örüntü örneğidir. Aritmetik dizi, bir sıra, belirli bir kurala dayalı olarak bir kalıbı izleyen sayı grubudur. Aritmetik bir dizi, aynı miktarın eklendiği veya çıkarıldığı bir sayı dizisini içerir. Toplanan veya çıkarılan miktara ortak fark denir. Örneğin, “1, 4, 7, 10, 13…” dizisinde, sonraki sayıyı elde etmek için her sayı 3'e eklenmiştir. Bu dizi için ortak fark 3'tür.

Geometrik diziler de birer örüntü örneğidir. Geometrik dizi/sıra, aynı miktarla çarpılan (veya bölünen) sayıların listesidir. Sayıların çarpılma miktarı ortak oran olarak bilinir. Örneğin, “2, 4, 8, 16, 32 ...” dizisinde her sayı 2 ile çarpılır. 2 sayısı, bu geometrik dizi için ortak orandır.

Üçgensel  Sayılar da bir örüntü örneğidir. Üçgensel sayı, bir dizinin terimleri, bir üçgen oluşturmak için gereken noktaların toplam sayısı ile ilgilidir. Üç noktalı bir üçgen oluşturmaya başlarsın; biri üstte ve ikisi altta. Bir sonraki satırda üç nokta olacak ve toplam altı nokta olacaktı. Üçgendeki bir sonraki satırda dört nokta olacak ve toplam 10 nokta olacaktı. Aşağıdaki satırda toplam 15 nokta olmak üzere beş nokta olacaktır. Bu nedenle, üçgen bir dizi başlar: “1, 3, 6, 10, 15…”)

Kare Sayılar da bir örüntü örneğidir.  Kare sayı dizisinde, terimler dizideki konumlarının kareleridir. Bir kare dizisi “1, 4, 9, 16, 25…” ile başlar.

Küp Numaraları da bir örüntü örneğidir. Bir küp numarası dizisinde, terimler dizideki konumlarının küpleridir. Bu nedenle, bir küp dizisi “1, 8, 27, 64, 125…” ile başlar.

Buna benzer şekilde pek çok kuralı ihtiva eden diziler birer örüntü örneği olmaya adaydır.  Cebir ve Matematik bazen desen-örüntü bilimi olarak da adlandırılır. Matematiğin kurallı bir yapısı vardır. ve bu yapı sayesinde bizler problemleri rahatlıkla çözebiliyoruz. Yapılar, kurallar, teoremler, sonuçlar, örüntüler, anlamlı kalıplar bir problemin çözümü için bizlere kolaylık sağlamak amacıyla tıpkı birer, desen gibi matematik biliminde inşa edilmiştir. Gerçek dünyada, karşımıza çıkan pek sonucun yansımasını modelleyebilmek, bilgisayar düzenine aktarabilmek gibi pek çok eylemi tanımlamak için matematiği kullanırız. Gezegenlerin yıldızların hareketlerini çözümlemek için de matematik kullanılır. Belirli bir zamanda nerede olacaklarını anlamak için yörünge gezegenlerinin hızlarından yola çıkarak anlamlı kurallar oluşturulur. (Gerçekte, gezegenler uzayda diğer büyük cisimlerden olan mesafelerinden etkilenen yerçekimi çekilmesine tepki olarak yavaşlar ve hızlanırlar, ancak bu varyasyon bile bir desen izler) Bunlar heyecan verici kalıplardır. Bir mikro hücrenin bir virüsün bölünme ve çoğalma hızları için de belli kalıplara sahip örüntü ve modellemeler oluşturmak için matematikten yararlanılır.
Örüntüler; bir alandaki sonuçları analiz edebilmek için, bölüm, kalıplar ve kalıp etkinlikleri hakkında düşünme yollarını açıklamak için kullanabileceğimiz en kolay modellemelerdendir. Tanıma, çoğaltma, genişletme, oluşturma ve bunların tamamında kalıpların genelleştirilmesi anlamında örüntü oluşturmaya daha terim anlamıyla fonksiyon veya dizi kuralını belirlemeye ihtiyacımız vardır. Bunu yapabilmenin en temel yolu da örüntüyü kestirebilmek ve bunun sayısal olarak modellemesini yapabilmekten geçer.  Her bilim dalında desen veya örüntüler vardır. Bunların analizi için de modellemeye ve özellikle bilgisayar üzerine aktarılması için de çeşitli algoritmalara ihtiyaç vardır.

Örüntüler gündelik hayatlarımızda da sık sık karşımıza çıkar. görsel olarak (iki hızlı davul ritmi ve ardından yavaş bir tane; bir kuş çağrısı; veya kalp atışımız), görsel olarak (itfaiye aracı uyarı ışıkları, kaldırım geçidindeki şeritler), somatik olarak dokunsal veya aksiyona dayalı duyumlar (dokunarak) algılayabiliriz. kişinin ayağını müziğe, daha önce bahsedilen davul çalmalarını çalmaya) veya üç boyutlu nesneler olarak (bir yeşil blok-bir kırmızı blok-iki mavi blok-bir yeşil blok-bir kırmızı blok – iki mavi blok; nergis-papatya-nergis-papatya ). gibi pek çok örnek örüntü modellemeleri için verilebilir.
Desenler, bir bakışta algılayabildiğimiz düzenliliklerdir.  Desenleri ayırt etmek için bir desen birimini tanımlamalıyız (blok örneğinde: “yeşil – kırmızı – mavi – mavi”). Sadece bu desen birimindeki öğeleri tek tek değil, aynı zamanda desen biriminin nasıl tekrarlandığını da anlamalıyız. Yalnızca AB görürseniz, kalıbı tanımlamak için yeterli kanıtınız yoktur. Ancak AB biriminin ABABAB'da olduğu gibi tekrarlandığını görürseniz, kararınızdan emin olabilirsiniz. Bu örneklerin tümü yinelenen kalıplardır. Dünyamız da büyüyen desenlerle doludur. Başka bir deyişle, ABAB olarak tanımlanan bir desen, kırmızı boncuk-mavi boncuk-kırmızı boncuk-mavi boncuk gibi görünebilir. Bunu söylemenin başka bir yolu, bu farklı desen tezahürlerinin (sesler veya harfler veya alkışlar) birbirine eşdeğer olduğunu söylemektir. (Desenleri bu şekilde düşünmeyi öğrenmek, birçok farklı tezahürde desenlerle çalışma konusunda çok fazla deneyim gerektirebilir.) Desen oluşturma cebirde fonksiyon veya dizi oluşturmak için erken bir yapı taşı olarak kabul edilir. Kalıpları genelleme yeteneği, daha sonraki cebirsel denklemleri anlamalarına katkıda bulunur.

Tüm fraktallar kendine benzer ya da en azından tümüyle kendine benzer olmamakla birlikte, çoğu bu özelliği taşır. Kendine benzer bir cisimde cismi oluşturan parçalar ya da bileşenler cismin bütününe benzer. Düzensiz ayrıntılar ya da desenler giderek küçülen ölçeklerde yinelenir ve tümüyle soyut nesnelerde sonsuza değin sürebilir; öyle ki,her parçanın her bir parçası büyütüldüğünde, yine cismin bütününe benzer. Bu fraktal olgusu, kar tanesi ve ağaç kabuğunda kolayca gözlenebilir. Bu tip tüm doğal fraktallar ile matematiksel olarak kendine benzer olan bazıları, stokastik, yani rastgeledir; bu nedenle ancak istatistiksel olarak ölçeklenirler.
Fraktal cisimler,düzensiz biçimli olduklarından ötürü Öklidçi şekilleri ötelenme bakışına sahip değildirler. (Ötelenme bakışımına sahip bir cisim kendi çevresinde döndürüldüğünde görünümü aynı kalır.)
Fraktalların bir başka önemli özelliği de, fraktal boyut olarak adlandırılan bir matematiksel parametredir. Bu cisim ne kadar büyütülürse büyütülsün ya da bakış açısı ne kadar değiştirilirse değiştirilsin, hep aynı kalan fraktalların bir özelliğidir. Fraktaller, kendilerini farklı ölçeklerde tekrarlayan motiflerdir. Sıkça kullanılan bir örnek brokolidir; her küçük çiçekçik temel motif olarak kendisini tekrarlayarak bir sonraki çiçekçik katını oluşturur ve brokolinin nihai şekli böylece tamamlanır.Yakın zamanda yapılan araştırmalar bireylerin davranışlarının, takım ve kurumların işleyişinin, pazar dinamiklerinin, ekonomilerdeki hareketliliğin, hatta çevre ve toplum gibi kapsayıcı sistemlerin hareketlerinin fraktal dinamikler gösterdiğine işaret eder. Fraktal sistemlerin özgünlüğü bir temel motifin (brokolinin çiçekçiği örneğinde olduğu gibi) bütün bir sistemin yapısını kararlaştırmasıdır. Temel motifi keşfet, değiştir ve bütün sistem değişsin. Temel motifin değiştirilmesiyle bir kurumun müteakip düzeyleri, pazara, çevre ve topluma yaklaşımı ve bunlarla olan tüm ilişkileri de değiştirilir.
Kendine benzerlik ve tamsayı olmayan boyutlu kavramlarıyla birlikte fraktal geometri, istatistiksel mekanikte, özellikle görünürde rastgele özelliklerden oluşan fiziksel sistemlerin incelenmesinde giderek daha yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin, gökada kümelerinin evrendeki dağılımının saptanmasında ve akışkan burgaçlanmalarına ilişkin problemlerin çözülmesinde fraktal benzetimlerden (simülasyon) yararlanılmaktadır. Fraktal geometri bilgisayar grafiklerinde de yararlı olmaktadır. Fraktal algoritma ise, engebeli dağlık araziler ya da ağaçların karışık dal sistemleri gibi karmaşık, çok düzensiz doğal cisimlerin gerçektekine benzer görüntülerinin oluşturulabilmesini olanaklı kılmıştır.

Fraktallar da bir çeşit örüntüdür.Fakat daha önce gördüğümüz örüntülerden farklıdır. Fraktallar virüs gibidir, her bir parçasından devamlı benzer parçaları oluşur.Normal örüntülerde ise benzer parçalar vardır fakat bu parçalar birbirinden oluşmaz. Bir şeklin fraktal olup olmadığını anlamamızı sağlayan en önemli nokta budur. Fraktallara en çok verilen örnek eğrelti otudur. Eğrelti otunun her yaprağının üzerinde yine küçük küçük yapraklar vardır.
Fraktal geometri, denklemlerin bir sayı koleksiyonundan daha fazlasını göstermek için sanatı matematikle karıştırır. Fraktalları daha da ilginç kılan, kıyı çizgileri, dağlar veya canlı organizmaların parçaları gibi birçok doğal formun mevcut en iyi matematiksel açıklamaları olmalarıdır. Fraktal geometri bilgisayar teknikleri ile yakından bağlantılı olmasına rağmen, bazı insanlar bilgisayarların icadından çok daha önce fraktallar üzerinde çalışmışlardır. Özellikle harita çizimleriyle uğraşan insanlar bu fraktal geometrinin temelini oluşturanlardır diyebiliriz. Harita çiizmlerinde özellikle kıyıların çizimi, dağların ovalarla birlikte çizimlerinde harita boyutlarına göre farklı türlerde algılanabiliyordu. Harita ölçeği büyütüldüğünde ya da küçültüğünde çizimlerde bozulmalar meydana gelmediği gibi farklı bir görüntü de elde edilmiyordu. Büyük ölçekli bir haritada ölçülen sahil şeridi, ayrıntılı bir haritada ölçülen sahil şeridinin yaklaşık yarısı kadardı. Yakından baktıklarında, kıyı şeridi daha ayrıntılı ve daha uzun oluyordu. İşte bu durum aslıdna fraktalın temel özelliğiydi. Yıllar önce bilgisayarın dahi olmadığı dönemlerde bu şekilde bir özelliği keşfetmiş olmaları esasında Fraktalların ana özelliklerinden birini keşfettikleri anlamına gelmekteydi. Bugün bile hala sorgulanan Piri Reisin harita çizimleri, bu bakış açısıyla tekrar irdelenirse matematikteki bu fraktal güzelliğine daha fazla katkılar sunabileceği açıktır.

Fraktalların en önemli özelliklerinden ikisi öz-benzerlik ve tamsayı olmayan boyuttur. Fraktalları birçok kez büyütebilirsiniz ve her büyütme veya küçültme adımından sonra o fraktalın karakteristiği olan aynı şekli görürsünüz. Tamsayı olmayan boyutu açıklamak daha zordur. Klasik geometri, tamsayı boyutlardaki nesnelerle ilgilidir: sıfır boyutlu noktalar, bir boyutlu çizgiler ve eğriler, kareler ve daireler gibi iki boyutlu düzlem figürler ve küpler ve küreler gibi üç boyutlu katılar. Bununla birlikte, birçok doğal olay, iki tam sayı arasındaki bir boyut kullanılarak daha iyi açıklanmaktadır. Dolayısıyla, düz bir çizginin bir boyutu olsa da, bir fraktal eğri, büküldükçe ve eğrildikçe ne kadar yer kapladığına bağlı olarak bir ile iki arasında bir boyuta sahip olacaktır. Düz fraktal bir düzlemi ne kadar fazla doldurursa, iki boyuta o kadar yaklaşır. Benzer şekilde, "tepelik bir fraktal sahne" iki ile üç arasında bir boyuta ulaşacaktır. Dolayısıyla, küçük höyüklerle kaplı büyük bir tepeden oluşan fraktal manzara ikinci boyuta yakın olurken, birçok orta boy tepeden oluşan pürüzlü bir yüzey üçüncü boyuta yakın olacaktır.

Fraktal geometri astrofizik, biyolojik bilimler gibi birçok bilim alanına nüfuz etmiş ve bilgisayar grafiklerinde en önemli tekniklerden biri haline gelmiştir.Fraktal dağılımlar, gökyüzünde duman izleri veya dalgalı bulutlar gibi hiyerarşiktir. Türbülans, hem gökyüzündeki bulutları hem de uzaydaki bulutları şekillendirir ve onlara fraktal geometri yardımı olmadan tanımlanması imkansız olan düzensiz ama tekrarlayan bir desen verir.Biyologlar, doğal nesneleri veya serilerin Öklid temsillerini kullanarak doğayı geleneksel olarak modellenmiştir. Kalp atışlarını sinüs dalgaları, kozalaklı ağaçlar koniler, hayvan habitatları basit alanlar ve hücre zarları eğriler veya basit yüzeyler olarak temsil ettiler. Bununla birlikte, bilim adamları birçok doğal yapının fraktal geometri kullanılarak daha iyi karakterize edildiğini fark ettiler. Biyolojik sistemler ve süreçler; tipik olarak, sürekli azalan bir formda tekrarlanan aynı genel desen ile birçok alt yapı seviyesi ile karakterize edilir. Bilim adamları bir kromozomun temel mimarisinin ağaç benzeri olduğunu keşfettiler; her kromozom birçok 'mini kromozomdan' oluşur ve bu nedenle fraktal olarak tformüle edilebilir.
KaynaklarDNA dizilerinde de kendine benzerlik bulunmuştur. Bazı biyologların görüşüne göre hayvanlarda evrimsel ilişkileri çözmek için DNA'nın fraktal özellikleri kullanılabilir.Ay manzaraları, dağ sıraları ve kıyı çizgileri gibi doğal sahnelerin her türlü gerçekçi "fraktal sahteleri" görüntülerini oluşturmak mümkündür. Filmlerde gerçeğine kullanmanın zor olduğu görüntülü durumlarda bilgisayar yazılımları sayesinde sahte fraktal formları üretilerek gerçekçi görüntüler kullanılabilir. Sanal gerçeklik adı verilen formlar fraktalların teknolojik alandaki yansımalarından yalnızca bazılarıdır. Birçok bilim adamı, fraktal geometrinin çok çeşitli sistemlerden sırları ortaya çıkarmak ve uygulamalı bilimdeki önemli sorunları çözmek için güçlü bir araç olduğunu bulmuştur. Bilinen fiziksel fraktal sistemlerin listesi çok uzundur ve hızla çeşitli alanlara da doğru büyümektedir. Fraktal geometri zaman geçtikçe daha fazla incelenecek ve daha fazla özellikleri keşfedilerek yeni alanlarda kullanıma sunulacaktır. Belki de zamanla yerini daha farklı sistem ve görüntülere bırakıp unutulmaya yüz tutacak akıllarda sadece matematiğin desensel bir formu olarak kalacaktır.
KAYNAKÇA:
1) Fraktal Geometri, Prof. Dr. H. Hilmi Hacısalihoğlu, Ankara, 2005
2) matder.org.tr
3) tr.wikipedia.org/wiki/Fraktal
4) matlab.s5.com/fraktal.htm
5) oyakcimento.com/turkce/incvbs/DosyaOku.asp?intDokumanID=2137
6) prek-math-te.stanford.edu/patterns-algebra/mathematics-patterns-and-algebra
7) fractal.org/Bewustzijns-Besturings-Model/Fractals-Useful-Beauty.htm

Aşağıdaki Yazılar İlginizi Çekebilir!!!

En Çok Okunan Yazılar

Matematik Konularından Seçmeler